Bu bir hayat bilgeliği, herhangi bir kitaptan okunamayacak, ancak yaşantı yoluyla edinilmiş bir bilgi ve burada
@okanbayulgen
tamamen kendi yollarıyla ulaştığı kendine dair olan bir bilgiyi bize aktarıyor.
Dün bir arkadaşıma dedim ki, eğer biri hakkında düşünmeye başladıysan, muhtemelen o ilişkide yürümeyen bir şeyler vardır. Öteki türlü olsaydı, o ilişkiyi yaşarsın, neden düşünesin ki?
Çocuk, ancak bir yetişkinin onu izlediğini bildiğinde oyun oynar (arzular) diyor Winnicott.
Adam Phillips ekliyor, bu ötekine ciddi miktarda güven gerektirir.
Ruhsal rahatsızlığın iyileşmesi büyük oranda narsizmin kaybedilmesi anlamına da geliyor.
Melitta Schmideberg’in ifade ettiği gibi kişi artık “en” (en kötü halde, en başarısız, en berbat halde) değil. Daha sıradan.
Freud’un büyük keşfi, nevrozun kalbinde unutmanın değil, unutamamamın yattığıdır. Nevroz, ona azap vereni çeşitli yollarla sürekli anımsama rahatsızlığıdır.
Unutabilmek, bastırmak değil. Tersine, zihinde yenisine ve bugüne yer açabilmektir.
Erkekler en çok kadınların birçok şeyin farkında olduğunu öğrendiğinde duvara tosluyor. Kimi belki 3 yaşında bunu öğreniyor, kimiyse belki hayatı boyunca bu gerçeği görmemeyi başarıyor.
Eğer kişi derinlerde bir yerde suçluluk hissediyorsa ötekinin öfkesine karşı savunmasızlaşır. Ona yönelmiş suçlamaya karşı suçüstü yakalanmış bir hırsız gibi davranır, çünkü bu yolla asıl suçu bir ikame bulmuştur. Gerçek suçundan yargılanmaktansa bu ikame suçu kabullenmek yeğdir.
Doğan Cüceloğlu’nun oğluna verdiği öğüt, sanıyorum analitik bir etkiye sahip oldu ki söyleminden bu anlaşılıyor.
“1- yaptığın şey için elinden geleni yaptın mı? 2- yaptığın şeyi şevkle yaptın mı? Tamam. Geri kalan için elinden hiçbir şey gelmez.”
“İstediğiniz kadar kendiniz olun, yanlış anlaşılmadan başka nesiniz? Otto Rank buna doğum travması kavramıyla yaklaştı: Bir tane travma vardır, başka da yoktur. Kişi, yanlış anlaşılmaya doğmuştur.”
J. Lacan
Eğer bir terapist başkasının derdini sabaha kadar düşünmek için para alıyorsa ben neden mazoşistik eğilimlerimi böylesine dolambaçlı bir yoldan tatmin ediyorum diye başka bir terapiste para vermeli
terapist parayla satın alabileceğin en iyi hizmet çok net. başına ne gelirse gelsin git anlat parasını ver, artık ondan sonrasını bırak o düşünsün sabaha kadar nasıl çözücez şimdi bu derdi biz diye
Erkeksilik kırılgandır. Çünkü yapısı gereği bir konstrüksiyon, kurgu. Kurguyu sabit tutabilmek için efor sarf etmek gerekir, bu sarf edilen efor kırılabilirliğin de ipuçlarını veriyor.
Uslu bir çocuk olmanın bedeli var. Her nasıl fazlaca yaramaz çocuk ebeveynine içten içe "beni durdur lütfen" diye bağırıyorsa uslu çocukluk da ifade edilmemiş, alan açılmamış agresyon demek.
Bu agresyon ilerde panik atak olarak, gece karabasan olarak dönünce şaşırmamak lazım.
Arzunun önemi kavrandığında şu da kavranmış olur.
Hiçbir zaman her şeyinizi kaybetmeyeceksiniz, ancak birazını kaybetmeyi göze alacaksınız.
Hiçbir şeyiniz yokken bir şeyiniz olacak, her şeyiniz varken bir şey eksik kalacak.
Bugün şunu keşfettim ki Türkiye'de günlük hayatın mutsuzluğu/zorluğu nevrotik ızdıraptan daha beter bir hal aldı. Insanlar tekinsiz hissediyor ve bunun analizi mümkün değil.
Freud uzun süre duyguların bilinçdışı olamayacağını söyledi.
Ancak geç dönemde, analizin önündeki en büyük engellerden birinden bahsediyor, “bilinçdışı suçluluk duygusu”.
“benim gibi biri iyileşmeyi hak etmiyor”. Bazen kişi tam da iyileştiğini gördüğü için süreci bırakıyor.
Seans odasındaki biricik ve kişiyle alakalı yorumları neden seans dışına taşımamalıyız: bütün fenomeni, öznelliği ve sosyolojik zemini “travma” üzerinden okuyarak travmatize etmemek için.
psikolog arkadaşa, "bütün çocukluğun boyunca annenin hayatının zorluğuna tanık edip bir de bizzat annen tarafından her fırsatta hatırlatıldığın için, sen sevginin öteki insanların hayatını kolaylaştırmak olduğunu sanıyorsun," demişti.
ortadoğu'da her aşkın ardında bunu görürüm.
Dikkat dağınıklığı zihnin kendisini otoriteleştirip yine oluşturduğu otoriteye karşı açtığı bir savaşla ilişkili ki o yüzden dikkatini toplamaya çalışan birini böldüğünüzde öfke belirir, zihnin kendiyle mücadelesi dışardan bir nesne bulunca ona yansır.
Obsesif, işlediği günahı en ince detaylarına kadar gerekçelendirip kurban edileceği kusursuz senaryoyu ilmek ilmek örebilecek kadar zeki. Buna inanacak kadar da aptal.
Biriyle bağ kurabilmek için onun günlük hayatı nasıl yürüttüğüne bakıyorum, çok basit şeyler, akşam ne yiyeceğine nasıl karar veriyor mesela. Büyük projelerine ve gündüz düşlerine değil. Düşlemek yaşamamanın iyi bir yolu.
Partner arızasıyla gelir, ki tam da bu arızadadır kişi. Sen bu arızayı seviyor musun sevmiyor musun?
Sen çok değiştin değildir o, ben artık bu arızayı, seni, sevmiyorumdur.
Merhabalar, Hacettepe Klinik Psikoloji bölümünde bir tez çalışması yürütüyorum, 25-45 yaş arası herkesin katılımına açık. Çocukluk çağı travmaları, savunma mekanizmaları ve psikolojik belirtileri araştırıyorum. Katılıp çokça yayabilir misiniz rica etsem?
-psikotik geri çekilme yaşıyor olabilir
-melankolik/narsistik bir yapıya sahip olabilir (narsizmi popüler anlamıyla kullanmıyorum)
-öfkesi içe dönüyor
-yaşamı protesto ediyor
-kaybetmenin riskini alamıyor
-ahlaki korkaklık (moral cowardice) yaşıyor olabilir
Ve daha bir sürü şey
İyi olan her insanı iyi olarak görmüyorum. Kötülük yapma lüksü olmasına rağmen iyi olanı iyi görüyorum. Çünkü bazen mecburiyetten iyisindir, başka seçeneğin yoktur. Dövüşmeyi bilmediğinden kimseye zararı olmayan insan barışçıl mıdır?
Birçoğumuz o şey bırakılamaz olduğu için bırakamıyor değiliz, tersine, o şeyi bıraktığımızda bırakılamaz olanın bırakılabilirliğiyle karşılaşmaktan kaçındığımız için bırakamıyoruz.
Bir kişinin psikanalizle ilgilenmesi söylediklerine hiçbir meşruiyet kazandırmaz. Hatta tam tersine, psikanalitik teori kişiye eksiğini mantıksallaştırabilmesi için muazzam bir materyal sağlar. Önemli olan eksiği üstlenebilmek, bu da pratikle alakalı, teori değil.
İyi ya da güzel bitişler ya da elvedalar yok belki, hepsi çirkin. Ama haysiyetli elvedalar vardır. Bir ilişkiyi paylaşmış iki insanın haysiyetli bir elvedaya hakkı da vardır...
Bir psikoterapistin tek yetkinliği kendi psikoterapisidir ve kendi sürecinde ne kadar ilerlediyse o kadar iyi bir psikoterapisttir. Şaka değil bu. Ya da lafta değil, gözlerimle gördüğüm. Hani o da olsa iyi olur değil, tek ve en önemli ölçüt. Daha nasıl ikna edebilirim :)
"O zaman siz, sonuç olarak, derin bir pesimist misiniz?"
"Değilim. Hiçbir felsefi düşüncenin hayattaki basit (yalın/sade) şeylerden aldığım keyfi kaçırmasına müsaade etmem."
Sigmund Freud ile bir Söyleşi, G.S. Viereck, 1927.
Psikoterapi hiçbir zaman dışardan göründüğü gibi değil. Bu konuda fikir sahibi olmak için kliniğin içinde olmak gerekiyor. Çünkü klinikte ilgilenilen şey sayılar ve istatistik değil, kanlı canlı iki insanın özgül etkileşimi. Ayıklanmış, ekstrem cevapları atılmış veri seti değil..
Çok güzel erkek ve kadınların gözle görünür bir kusuru onlara bahşedilmiş en iyi şey olabiliyor.
Çünkü nerdeyse kusursuz bir güzellikle kişi lanetlenebilir. Kendi yansımasının büyüsü ötekileri sevme kapasitesini baltayabilir. Herkesin arzu nesnesi olmak kolay değil.
Bu erkek psikolog olmalı mı sorusundan farklı değil.
Anlıyorum, başörtüsü dini bir sembol ve bir ön yargı oluşturabilir mi diye düşünüyorsunuz. Ama örneğin verdiğim örnekteki gibi, cinsiyet de aynı çerçeveden etkileyebilir. Solcu olmak da, feminist olmak da. Etnik köken de.
“Ama ben ilişki için bunları bunları yaptım, nasıl böyle böyle olur.”
Birçok erkek, kadının o ilişki için neler yaptığını belki hayatı boyunca bilmeyecek, bilmemeye devam edecek.
Bilgi de, gördüğünüz gibi, sınıfsaldır :))
Bir sosyal medya etiğine ihtiyacımız var. O da sosyal medyadaki insanlarla iletişimde günlük hayatta/sivil hayatta yap(a)mayacağımız şeyleri aynen burda da yapamamak.
"Freud için çocuk aynı zamanda bir göçmen figürüydü, diğer insanların rejimlerinde yaşamak, yaşamın bir yolunu bulmak zorunda olan görece çaresiz kişi."
Adam Phillips, Freud Olmak: Bir Psikanalistin Gelişimi (2014).
Kendi analizimde ortaya çoktan bir bilginin analitik tanı hakkında bir şey söylediğini düşünüyorum.
Obsesif, inanmak değil, bilmek ister, o yüzden en paranoid senaryoya ulaşır.
Histerik, bilmek değil, inanmak ister. O yüzden önündeki hakikate bakmaz, bastırır, bedene çevirir.
"Aşk sende olmayanı, bunu senden hiç istemeyen birine vermektir." Jacques Lacan.
Yani diğer anlamda, aşk, semptomunu (eksik tatmini, ki semptom olmayanı oldurma çabasıdır), senden bunu istemeyen (ne yapacak ki senin semptomunu?) birine vermektir.
Psikanalizin başarısı, onun başarısızlığı oluyor. Bu paradoks.
Kişi, kaygısından kurtulduğunda, iyileşip süreci yarıda bırakıyor, devam edecek motivasyonu bulamıyor. Yani birçok psikoterapinin hedefi psikanalizin başlangıcı.
Peki bu sana nasıl hissettirdi sorusu psikologların şimdi konuşma sırası bende acilen bir şey söylemeliyim zorlantısının eseri. Hem önemli bir şey soruyor gibi görünüp hem de topu karşı tarafa atan bir cümle.
Kadınlar birçok zaman, birçok durumda, belli bir sebepten ötürü, anlamıyormuş gibi yapıyor, elbette bir savunma mekanizması, ancak bu da erkeği bir idare etme şekli, ve erkeğin ilişkideki kendini tek zeki sandığı yanlış inancını pekiştiriyor.
Borderline’ın ilişkisel bağlamdaki cümlesini şöyle düşünüyorum,
“Beni terk ettiğin için seni terk ediyorum, ama ne beni terk ettiğinden ne de seni terk ettiğimden haberin var.”
Ya da,
“Beni terk etmediğin için seni terk ediyorum, beni terk etmezsen nasıl seni terk edebilirim?”
Ertelemek, talep görmenin harika bir yolu.
Alarmı bile ertelediğinde tekrar çalar. Deadline yaklaştıkça yapılması gereken şey daha çok talep eder, kaygı yaratır.
Bir kişiyi erteledikçe o kişi cevap bekler, erteledikçe dayatır, vb…
Kaybedilenin acısını, hüznünü, yasını tutmak yerine kişi, bir çok zaman, suçluluk duygusuna başvuruyor.
Böylelikle tatminsiz bir acı (kayıp/yas), tatminli bir acıyla (suçluluk duygusu) takas ediliyor.
Dışardan şu sanılıyor, semptom bitince insan iyileşir. Tam tersine birçok zaman, başarılı bir analitik tedaviden sonra semptom kalmaya devam ediyor, ancak semptoma bağlı kaygı bitiyor.
Analitik süreç semptom oluşturmayı hedefler, psikanalist olmak bir semptomdur mesela.
Bence çok önemli bir noktaya değinilmiş, teşekkürler.
Winnicott bir yerlerde, biraz da mübalağa ile şunu demişti: “ben seanslarda 2 amaçla konuşurum. Birincisi hasta uyanık olduğumu bilsin, ikincisi ne kadar da yanlış yorumlar yaptığımı görsün diye.”
“Terapilerimde sonsuz kez analiz edilmiş hissediyorum. Bu çözümsüzlükten dolayı öfke sorunu yaşıyorum. Analizleri ve açıklamaları iyileştirmiyor. Anlaşılmamak değersiz hissettiriyor… Daha fazla analiz dinlemek istemiyorum.”
Bir gün kişiyi geliştirmeyecek bir kişisel gelişim kitabı yazacağım. Nasıl yaşanmaz üzerine.
Nasıl yaşanacağını ben de bilmiyorum çünkü. Nasıl yaşanmayacağına dair çok ciddi tespitlerim var ama.
Psikolog özel hayatının da siyasi görüşünün de ne kadarını paylaşacağına kendi karar verir. Önemli alan kendisiyle ne kadar uç fikirde olursa ona başvuran hiçbir kişiye kendi gerçekliğini dayatmamasıdır. Kendinizi yetkilendiremediğiniz alanları meslek normu haline getirmeyin.
Nevroz bir anlamda sınır problemidir, eşikte kalma meselesi,
Çünkü hayali kurulanla, fantazmla edim arasında bir yerde durur nevrotik. Ne arzusuyla ne de eylemleriyle barışıktır, ikisi arasında rahatsızdır.
"Where it(id) is, I(ego) shall be."
Manipülatif denilen insanların büyük çoğunluğunun manipüle edebilmeye dair bir kapasitesi yok, bu basitçe hayatla ilişkilenme şekilleri. Diğer bir deyişle kendilerini kandırıyorlar.
Histerik ve obsesif arasında hiçbir zaman yürümeyecek bir aşk düşünüyorum.
Obsesifin aşık olması için histerikleşmesi gerekir,çünkü aşk bir eksikliği işaretler (Fransızca seni özledim, tu me manques, bende eksiksin demek).
Histeriğin ise ciddi bir nesne olma kapasitesi vardır.
Obsesif nevroz ve paranoya arasında bazen o kadar ince bir çizgi var ki birçok vaka yanlış tanı üzerinde ilerleyebiliyor.
Öyle obsesif yapılar var ki psikoz değilse bile tüm yapıyı koruyabilmek için tek bir gösterene sıkı sıkı sarılabiliyor.
“Kötü olma hakkı” diye bir şey var. Kişi, kötü oluşunu bir ötekine tanıklık ettirmek isteyebilir. “Travma terapilerinin” başarısızlığa uğradığı yer burası: aceleyle iyileştirme girişimi.
Özne, dilediği kadar kötü olabilir.
Doğan Cüceloğlu güven verici sesi ve konuşma şekliyle sevgili yaşamak, kendini tanımak ve sorumluluk duygusuna sahip olmak gibi çok kıymetli öğütleri alabildiğimiz keyifli bir dedeydi benim için. Umarım aynı şekilde huzurla gitmiştir..
Freud'un son zamanlarında artık çenesindeki ölü dokudan gelen kokudan dolayı oynamayı çok sevdiği köpeğinin bile ona yaklaşmadığı ve bunun yardımlı ölüm kararında etkisi olduğu deniyor.
Ölüm burda ne narsistik bir güdü ne de ölüm dürtüsünün alanında. Dayanılamaza son vermek.
Hipnoz ve EMDR'in ilk bakışta çekici gelmesini anlaşılabilir. Ancak Freud'un hipnozdan vazgeçmesinin sebepleri vardı. Ki bu sadece Freud'un kötü bir hipnozcu olması değil.
120 yıldan çok oldu vazgeçileli. 120.
Yeni yazım yayında. Bir arkadaşla konuşur gibi, olabildiğince açık olmaya çalıştığım bir sesli düşünme süreci oldu benim için. Umarım okurken bir ortaklık kurabilirsiniz yazılanla.
Psikanaliz Niçin Korkutucudur? - Bawer Merih Mermertaş
Üstün Dökmen’in jargonuyla devam ediyorum, psikolog nötr “olmalıdır” ancak psikolog nötr “görünmeli” demek değildir. Bu görünüşte nötrlüğü sağlamanın mümkünatı yok, psikologlar ne yapacak, adını mı değiştirecekler, yüz nakli mi olacaklar? Bunlar da çok şey anlatabilir.
Armağan Çağlayan'ın YouTube kanalına konuk olan Prof. Dr. Üstün Dökmen:
Başörtülü psikolog, başörtülü psikiyatrist, başörtülü PDR uzmanı olması meslek etiğine aykırıdır.
Düşünmemek için eyleme geçilir, bu düşünceye karşı bir savunmadır. Yani eylem de, rüyalar gibi yorumlanabilir.
Her zaman kolay değil düşüncenin yükünü kaldırmak.
Psikanalizi benzersiz bir deneyim yapan şey ilk bakışta, dikkatini hiç vermediğin yerde sürekli düşünen bir özneyle, bilinçdışıyla, karşılaşmak olabilir. Sürpriz.
Düşündüğümü düşünmediğim yerde düşünen bir özne var.
"Aa hiç böyle düşünmemiştim"="aa hep böyle düşünmüştüm"
Manipülasyon denen şey böyle oluyor.
Anahtar-kilit uyumu gibi,
Örneğin; hayattan alacaklı, öfkeli ve suçlayıcı bir ruhsal yapılanmaya sahip biriyle hayata borçlu ve kendini suçlamaya yatkın çiftin birleşimi.
Kim manipüle oluyor? İkisi de. Kim tarafından? Kendisi ve diğeri.
“Ölü çocuk, yani başka bir ifadeyle, ebeveynlerinin arzusuna kusursuz bir biçimde uygun olacak çocuk.”
“Dead child, that is to say that, a child who would have been perfectly adequate object of the parents’ desire.”
Contardo Calligaris.
Bebişlerin herkesin değil ama sevdikleri büyüklerin kucağındayken işeyip sıçması gibi danışanlar da güven duyduğu terapiste kusar.
Winnicott'un minik danışanı sözün gerçek anlamıyla onun halısına sıçmıştı. Bundan daha büyük iltifat düşünemiyorum. Psikanaliz mütevazı bir uğraş.
Santini diyor ki, kişi var 40 yıl Hegel okumuş, 40 yıl, ama kendi hayatına dair, nasıl yaşayacağına dair hiçbir şey bilmiyor. Freud'un bilinçdışı hakkında ve bilinçdışının bilgisi diye ayırdığı şey bu. Apayrı bilgiler, apayrı bilgiyle ilişkilenme şekilleri var.