Izdırabın sonu yok sanma; bu alem de geçer.
Ömr-i fâni gibidir; gün de geçer dem de geçer.
Gam karar eyleyemez; hande-i hurrem de geçer.
Devr-i şâdi de geçer, gussa-i mâtem de geçer.
"Hadis usulü yalan söylemenin usulüdür" demek cehaletin ve hezeyanın dibidir. Bu sözde ilmin ve iyi niyetin kokusu bile yoktur. Hadis usulü ilmini eleştirebiliriz ama eleştiri namuslu olmalı, bilgiye ve ikna edici gerekçelere dayanmalı ve işe yarar bir alternatif sunmalıdır.
Bazı hocalar deprem için yapılacak maddi yardımın zekat kapsamına girmeyeceğini söyleyip duruyor. Yapmayın etmeyin. Şöylesi bir felaketin mağduru olanlar, ibnussebil (yolda kalmış) kapsamına olsun girmez mi?
Sağlam bir fıkıh usulü eğitimi almamış kişilerin din konusunda konuşmasının, bir şeyin haramlığına fetva vermesinin yanlış olduğunu artık görmek lazım...
Ki temel fıkıh usulü bilgisi din konusunda konuşmak için "gerek şart"tır," yeter şart" değil. Yani başka donanımlar da lazım.
Namazın şeklini Hz. Peygamberin kimden öğrendiğine dair manasız, mantıksız tartışma yeniden gündemde. İster Cebrailden öğrensin (ki benim kabulüm bu), ister eski şeriatlerin kalıntılarından oluştursun,isterse kendisi ilkten kurgulasın peygambere iman eden açısından sonuç değişmez
: “Yunus hocam, biz Osmanlıyı, Osmanlı hukukunu anlamak için fıkıh bilmek gerektiğini çok geç anladık”.
Bu olay, Ölümünden birkaç yıl evveldi. Rahmet olsun!
Ölümünden bir iki yıl evvel İnalcık hocayla Kayseri’de özel bir toplantıda bir araya gelmiştik. Laf Osmanlı hukukuna geldi. Ben siyaset-i şer’iyyenin mahiyetinden, fıkıh içinde konumlandırılmasından bahsettim. Konuşmam bitince beni yanına çağırdı ve şu özel itirafta bulundu:
İnalcık İslam ahkâmını iyi bilmediği için Osmanlı tarihini yorumlamada bazen öyle komik hatalar yapıyor ki… Bu eksikliği sebebiyle nice caiz tasarrufları İslam-dışı olarak nitelendiriyor. Nihayetinde bir bakıyorsun Fatih’i şeriatı sallamayan bir hükümdar yapmış…
Mustafa Öztürk'ün emeklilik dilekçesi verdiği konuşuluyor. Bir akademisyenin, emekli olmak durumunda bırakılması üzücü olduğu kadar ürkütücü ve düşündürücü. Görüşleri beğenilmeyen birinin üniversiteden uzaklaştırılması ilmi ve akademik düşüşün de göstergesi bir bakıma. Çok yazık
Din kabadayılığı bir akım haline gelme yolunda. "din kabadayıları" türemiş. Her düzeyden var. Kimi elifba'yı yeni sökmüş, kimi biraz daha ileri gitmiş.
Misyonları had bildirmek...
Anlamadan, dinlemeden işin hakikatini idrak etmeden saldırıyorlar.
Keşke herkes haddini bilse...
Diyanet işleri başkanımız "Sigara içmek benim kanaatime göre de haramdır" demiş.
Bu yaklaşım ve bu üslup üzerinde uzun boylu tartışmak lazım. Şimdilik şu kadarını söyleyeyim: "Haram sözcüğünü olur olmaz yerde bir silah gibi kullanmak bir tür aşırılıktır."
Coronavirüs belasından bir ibret dersi çıkar mı? Çıkar. Virüs lisan-ı hal ile tüm insanlara şunu ihtar etti:
"Ey insan! Titre ve kendine gel! İnsan/kul olduğunu unutma ve haddini aşma! Aklını başına al, tabiatın dengesini bozma! Çünkü tabiatı yendiğinde yenilmiş olacaksın."
İlahiyat fakültesini bitirmek için bir mezuniyet sınavı olsa ve bu sınav, Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri üzerinden yapılsa, 100 bin öğrenciden kaçı mezun olabilir?
Din kültürü kitaplarında Tanrı kelimesi hala yasaklı. (sanırım değişmedi). Kelime-i Tevhid hala "Allahtan başka ilah yok" diye çevriliyor. Arapça "ilah"a evet; Türkçe "tanrı" ya hayır. Bu bir zihniyet göstergesi kimse bunu dindarlık göstergesi olarak yutturmaya kalkmasın.
1) Bir hoca efendi, yanında mahremi olmayan kadın 90 km'den fazla araç kullanamaz demiş ve bunu şöyle gerekçelendirmiş: "Çünkü peygamber efendimiz kadının 90 km'den fazla bir yere -bir tane iki tane üç tane kadın da olsa- yanında mahrem olmadığı sürece gitmesini yasaklamıştır"
Az önce 3.doz aşı için hastaneye gittim. Biontech olacağım dedim. Doktor bir şeye alerjiniz var mı dedi. Ben de sadece ekmeden biçenlere ve bir de kendini olduğundan fazla/büyük/önemli gösterenlere dedim😁
Geleneği hakir gören, dışlayan, suçlayan Müslüman okumuşlar (aydın, yazar, çizer, hoca, akademisyen...) bana hep rahmetli annemin şu sözünü çağrıştırır: "Kaplumbağa kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş."
Yeni yıl.
Bakmayın herkesin yeni dediğine,
ne 19 eskidir ne de 20 yeni.
Sayının eskisi yenisi olur mu?
Zaman aynı zaman.
Zaman su gibi akarken, aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu güzelleştirecek şeylerle uğraşmalı. Mesela okumalı, okuduğumuzun birkaç katı düşünmeli!
Hayırlı olsun!
Önemli olan şey namazın son şeklinin Hz. Peygamberin yapmasıyla, uygulamasıyla ve talimiyle olmasıdır. Bir Peygambere inanmak, onun talim ettiği şeyleri kabul etmeyi gerektirir. Kaynağının ne olduğu entelektüel merakın ve akademik ilginin konusudur.
Konu bu. Dağılabilirsiniz.
Diyanet işleri başkanına tavsiyemdir:
Lütfen cuma hutbelerini ciddiye alınız. Her hafta milyonlarca insan bu hutbeyi dinliyor. Bu büyük bir imkan. Özellikle gençler ve orta yaşlılar hedeflenmeli. Hutbe kısa, etkili, öğretici, düşündürücü, akılda kalıcı ve gerçekçi olmalı.
"İnsanın tabiatı tekkebbüre meyyaldir. Zenginlik ve gücü ele geçirince bu asli tabiatına döner. Başına bir bela, musibet veya kötü bir şey gelince kırılganlaşır ve taat ve tevazuya döner." (F. Razi, tefsir-i kebir'den)
*tekebbür: kibir, büyüklük kompleksi, efelenme
Hukuku ilgilendirmeyen olay veya davranış olabilir, ama fıkhı ilgilendirmeyen bir olay ya da davranış yoktur. Her davranışa ilişkin bir hükmünün bulunması, fıkhın -hukuktan farklı olarak- ahlakî, dini, metafizik bir arka plana sahip olmasıyla ilgilidir.
Bir iddia ortaya atabilirsiniz. Bir teori kurmaya çalışabilirsiniz. Olabilir; hatta Müslümanların temiz ve sağlam teorilere ihtiyaçları olduğunu düşünürsek, bu gereklidir de. Ancak hiç bir iddia "Benim Allahım böyle demiş olamaz" şeklinde spekülatif kabuller üzerine kurulamaz.
Din uzmanlarının olmadığı (veya çok az olduğu veya seslerinin çıkmadığı veya duyulmadığı) yerde, din azmanları sahne alır.
*din azmanı: malum ve maruf olduğu için tarife gerek yok:)
Haricilerin "Hüküm sadece Allah'a aittir" sözleri üzerine Hz. Ali, kulaklara küpe şu sözü söylemiştir:
"Söz doğru da, kullanıldığı yer/kullanma biçimi/kullanım amacı yanlış"
كلمة حق اريد بها
باطل"
Sözün doğru olması yetmez, doğru yerde, doğru biçimde kullanılması da gerekir.
Yalova ilahiyat rektörü Suat Cebeci, Ebubekir Sifil Hoca'yı öğrenciler yanında azarlıyor ve hadsiz diyerek hadsizlik yapıyor!
Sen kimsin ulan!!! Bu ümmete ne katkın oldu da,
@EbubekirSifil
gibi bir alim ve münevvere ayar çekmeye çalışıyorsun!?
@profsuatcebeci
istifa!!!
Atalar sözü: "Kar yılı var yılı".
'Kar çok yağarsa bolluk olur.' anlamında. Bu sene maşaallah ülke genelinde ve Kayseri'de kar güzel yağdı. Rahmet, bereket, bolluk olur inşaallah. 🙏
1)Dünya şampiyonu olan Türk voleybol milli takımını tebrik etmem, kendini şalvar, sarık giymekle, az buçuk arapça ibare okumakla din alimi sanan bazı cehele takımını hoplatmış.
Neymiş bu tebrik “Elli sene fıkıh okuyup fıkhın öğrettiği her şeyi çöpe atmak” demekmiş.
Hasan Onat hocamız Rahmet-i Rahman'a kavuşmuş. Biz son sınıf öğrencisiyken o asistan olmuştu. O zamandan beri, iyi niyetine ve gayretine şahidiz. En son görüşmemiz Kayseri'deki bir konferansından sonraydı. Bir dost grubuyla tatlı bir muhabbetimiz olmuştu. Mekanı cennet olsun.
"Din benim sorularıma cevap veremiyor. " demiş bir arkadaş.
Hz.Ali'nin şu sözünü aklıma getirdi: "Kur'an sayfalara yazılmış bir kitaptır, kendi kendine konuşmaz; onu insanlar konuşturur."
Hayvan, hayvan olarak doğar; öyle kalmak için bir çaba göstermesi gerekmez.
İnsan, insan olarak doğar, ama insan kalmak için çaba göstermesi gerekir.
Dinler ve ahlak kuralları (...) insanın insan kalmasını sağlamaya yardım ederler...
1)İlahiyat fakültesinde görev yapan bir akademisyenin "beğenilmeyen" bir görüşü, hemen ilahiyatçılara ve İlahiyat fakültelerine yönelik bir eleştiriye/saldırıya dönüşüveriyor.
Eleştirinin haklı, yararlı ve düzeltici etkiye sahip olabilmesi için bazı hususlara dikkat etmek lazım
Daha çok kazanmak, daha çok tüketmek ve daha çok görünmek için çırpınan bir toplumda, Allah ile hakkıyla birlikte olmanın zirve hali namaza ayrılan vaktin azalması normaldir. Günümüzde namazların cem edilmesinin yaygınlaşması bir yönüyle "huzur"dan kaçışın basit bir göstergesidir
Tahsin Görgün, 18.asrın 3.çeyreğinden önce batıda yazılan dünya tarihi kitaplarının iki ana bölümden oluştuğunu; ilk bölümün 'ancien/eski dönem', ikinci bölümün ise 'modern/yeni' dönem olarak adlandırıldığını ve modern dönemin hz. Muhammed ile başlatıldığını belgeleriyle anlattı
Selef-i Salih şeriatte sınırları kesin olmayan konularda "..kesinlikle haramdır" ifadesini kullanmazmış, bunun yerine hoşlanmam, kerih görürüm veya ben yapmam gibi ifadeler kullanırlarmış
Gelenekte bir talebenin hocasından duyacağı ilk hadis "Rahman, merhamet edenlere merhamet eder" hadisi imiş. Şimdi bizim ilk duyduğumuz söz ne diye düşündüm.
Keşke Müslümanlar dava ve davete harcadıkları emeğin yarısını davet ettikleri yerin ne olduğunu göstermeye harcasalar. Bireysel düzeyde toplumsal düzeyde kurumsal ve kuramsal düzeyde insanların imreneceği şeyler hazırlayıp sunmuyorsanız davet sanal, dava muhayyel kalmaya mahkum..
Ebu Hanife (rahimehullah) demiş ki:
"Ben sadece doğruyu göstermek için tartışırım, tartıştığım kimseyi susturmak, lalüebkem etmek için değil. Çünkü birini lalüebkem etmek bir mucizedir, mucize de peygamber içindir. "
Sadece tartışma değil eleştiri de bu çerçevede olmalı.
Amacı, yararı ayrı konu ben adına takıldım. "İslami dayanışma oyunları"
Başına "İslami" getirilmeyen ne kaldı? Galiba sırada yapay zeka ve metaverse var. Onları da "İslami"leştirdik mi işlem tamam (!).
Mezheple dini yarıştıran, çarpıştıran, birini diğerine önceleyenler, kanaatimce hem mezhebin anlam, önem ve işlevinden hem de dinin mahiyetinden ve birey ve toplum hayatına intikal keyfiyetinden habersizdirler. Güya mezhepleri mahkum ederek dine itibar kazandırmayı amaçlıyorlar
Birkaç on yıldır ülkemizde ve İslam dünyasında neshi inkar eden kimselerin olduğunu biliyoruz. En son bir Prof. İlahiyatçının "nesih var demek şirktir. " dediğini duydum. Diyeceğim şu: Düşünmeye zaman ayıramayanların konuşmalarından artık sıkıldık.
İmam Malik'in "Allah hikmeti dilediğine verir. Kime Hikmet verilmişse ona çok şey verilmiştir" (Bakara 2/269) ayetinde geçen hikmet sözcüğüne ilişkin yorumlarından biri şöyle: "Hikmet, bir meleğin kulun kalbine dokunmasıdır."
Kalplerin bu dokunuşa ne çok ihtiyacı var.
Ali Köse
@profdralikose
kardeşim, kral çıplak demiş. Aydın sorumluluğunu yerine getirmiş. Niye bakıyorsun diye saldırıya maruz kalmış. Sevgili dostlar, Gözlerimizi kısmamız emredilen çıplaklık bu değil.
Fıkıh usulcüleri derler ki: "Dile olan güven kaybolursa din de güvenilmez hale gelir." Ayetlere oturdukları yerden gelişigüzel anlam verenler, gerçek dini anlattıklarını zan ve iddia ediyorlar ama gerçekte dinden soğutuyorlar.
Kur'an'a yaslanıp konuştuklarına bakmayın, gelenekten sarfınazar ederek sadece Kur'andan hareketle yeni bir dünya kuranlar (mealciler,Kurancılar), evcilik oyunu oynayan çocuklar gibidir. Geleneğin veya müesses nizamın kurduğu evler olmasa günün sonunda ortada kalır, sefil olurlar
5) aksi takdirde bu yorumu dinleştirmiş olursun. din ile fıkhı özdeşleştirme yanılgısından kurtulamadığımız sürece maalesef sağlıklı bir zihniyet, uygun üslup ve makul söylem geliştiremeyiz. Dinin izzetini düşünenler çok düşünmeli dikkatli konuşmalı.
Bırakın fiilen kurtarma faaliyetine katılamamanın acısını, üzüntüsünü yaşayan insanlar ister gönüllü infak, sadaka, bağış ister zekat niyetiyle olsun yardımlarını yapsınlar. Zaman ne adla olursa olsun yardımlaşma dayanışma zamanı.
Corona sürecinde her zamankinden daha çok kendimle kaldım. Bir tür içe dönüş. Bundan hoşlandım. Sanırım bunu uzunca bir müddet sürdüreceğim. Buraya bile iki satır yazmak gelmedi içimden... Yalnızlık demiyeyim de teklik/tek başınalık benim için galiba kaderin karakter hali...
Rahmetli annem "Doğduk ki öleceğiz, yavrum" derdi. Sanki ölümün de doğum gibi tabii ve hatta sıradan olduğunu söylemeye çalışıyordu. Hakikaten yaşamayı bu kadar abartmaya gerek var mı?Ölümü geciktirmek için yırtınmak yerine hayatı anlamlı ve değerli kılmaya çabalamak gerekmez mi?
Gelenek, Kur’an’ın sahih anlamını içinde barındıran ve koruyan bir mahfazadır. Geleneğin kılavuzluğu olmadan metne gitmek onu tahrif etme ve realiteyi meşrulaştırıcı bir konuma getirme riski taşır.
Salt 'inandık itaat ettik' formülasyonu, modern dönemde artık yeterli gelmiyor; insanlar anlamak, makul/rasyonel çerçevede içselleştirmek, ardından inanmak sonra uygulamak istiyorlar.
Bu gerçeği görmek ve gereğini yapmakta daha fazla gecikmemek lazım.
İstanbul sözleşmesine toptan karşı çıkan islamcı/Müslüman camia keşke önce sözleşmeyi (ilgili metinlerle birlikte) dikkatlice okuyup, hangi maddelere, hatta hangi maddenin neresine, neden karşı çıktıklarını belirtip o noktaları tartışmaya açabilselerdi daha yapıcı olurdu. J
LGBT hareketinin tehlikesine dikkat çeken ve -lgbt'li ve sempatizan az bir grup hariç- milletimizin tamamının duygu ve düşüncesine tercüman olan bu duyarlı açıklamasından dolayı Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Tülin Oygür'e tebrik ve takdirlerimi sunuyorum.🙏
“LGBT hareketini özgürlük ve insan hakları adı altında masum gösteren ve savunanlar ya cahildirler yada topluma yalan söylemektedirler” şeklinde kullandığı ifadelerden ve LGBT karşısındaki net duruşlarından dolayı Prof. Dr. Tülin Oygür’e ve +++
Mehmed Said Hatiboğlu hocamızı ziyaret etmek, elini öpüp hayır duasını almak nasip oldu. Hocanın bulunduğu ortam her zaman ilim ve samimiyet kokar. Bunu hissedersiniz.
Başkalarının kötülüklerini, yanlışlarını, eksiklerini dile getirmen seni iyi, doğru ve tam yapmaz.
Başkalarının hamlığı senin tamlığın değildir.
Bakışlarını kendine çevir. Sen nesin?
Erciyes İlahiyat'ın emekli emektar Arapça hocalarından Mustafa Çuhadar dün Yeşilhisar'da rahmet-i Rahman'a uğurlandı. Güzel adamdı. Mekanı cennet olsun. Ezberinde güzel beytler vardı.
"Tende kudret nerden olsun nimet-i can şükrüne,
Bin dilim olsa yetişmez bir dilim nan şükrüne
Eski bir öğrencimden az önce bir bayram mesajı aldım. Diyor ki: "Mahzun geçecek Bayramınızı tebrik ederim." İçimden dedim ki "Sıkıntı yok, benim her bayramım zaten biraz mahzun, biraz buruk!" Efendim bayramlar sevinç günleridir, hepinizin bayramı mebruk ve sevinç dolu olsun.!
Mevsim isimleri güncellensin:)
Sonbahar kelimesi yersiz ve yetersiz. Araya yaz girdikten sonra bahardan bahsetmek dil bakımından da mantık bakımından da saçma. Güz diyelim, eskisi gibi. İlk bahar da sadece
Bahar olsun, olması gerektiği gibi. BAHAR, YAZ, GÜZ VE KIŞ. Bu kadar.:)
Molla Hüsrev'in Mirkatu'l-vusul adlı Hanefi fıkıh usulü kitabı, sevgili asistanım değerli meslektaşım Doç. Dr. Davut İltaş'ın titiz çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı. Önemli bir boşluğu güzel bir şekilde dolduracak Bu kitabın şerhi olan Mi'ratu'l-usul'ün çevirisi de bitmek üzere
"Modern Dönemde Fıkhın Anlamı ve İşlevi" çalıştayında sunduğum Şer'î Hükmün Tabiatı başlıklı tebliğimden esinlenerek modern dönemde fıkhın imkanını yazdım.
"Fıkhın güncellenmesi meselesi"
Sevgili kardeşim meslektaşım İzmir Katip Çelebi Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Saffet Köse'nin ziyareti bugünkü bir mutluluk sebebim oldu. Uzun zamandır görmemiştim. İyi oldu. 🌹
Farabi'nin ilimler tasnifine dair eseri Latinceye çevrilip 1638'de Pariste yayımlanmış. Arapça ilk neşri 1921, ilk ilmi neşrin tarihi 1949; Türkçeye ilk çeviri 1955. (DİA "ihsau'l-ulum")
Diyeceğim şu; batı bizim kaynaklarımızdan bizden çok önce beslenmiş.
Kendi kusurlarını görmeye ve gidermeye yoğunlaşırsan, başkasının kusurlarını görmeye vaktin olmaz. Hep başkasının kusurlarını araştırırsan kendini kusursuz sanırsın…
1) Bu basit paylaşımdan amacım, 38 yıldır İlahiyat fakültesinde çalışan biri olarak, İlahiyat fakültelerinin yeniden yapılanmasının artık ertelenemez bir zaruret olduğuna dikkat çekmek idi. Birçok sempozyumda bunu dile getirdim. Ama alınganlık dışında bir tepki olmadı.
İlahiyat fakültesini bitirmek için bir mezuniyet sınavı olsa ve bu sınav, Elmalılı Hamdi Yazır tefsiri üzerinden yapılsa, 100 bin öğrenciden kaçı mezun olabilir?