Hey gidi yıllar! Size henüz onyedi yaşında, fotoğrafçı olmaya hevesli bir genç iken Kemal Kılıçdaroğlu'nu nasıl fotoğrafladığımı anlatmak istiyorum. 17 yaşında olmak, herşeyden haberinin olduğu ama hiçbirini umursamama lüksünün olduğu bir yaştır. Ne çocuk derler, ne yetişkin. >>
Dün yaklaşık on sene önce başımdan geçen bir hikayeyi yazmıştım. Onlarca destek mesajı geldi, herkese çok teşekkür ederim. Ama bu sabah öyle birinden geldi ki, benim de gözlerimi yaşarttı :)
Nasıl Yani? Nasıl unutmamıştı.” Kaybettim efendim.” dedim. Çok üzüldü, bana moral verecek bir kaç cümle kurdu ve o dönemki azmimden dolayı tebrik etti. 17 yaşındaki bir insan rüzgar misali nereye savrulursa o yöne gider. >>
Aradan yıllar geçti, bu süreç boyunca hiç Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşebilme fırsatı bulamadım.
@mansuryavas06
’ın kızının düğününde bir araya geldik. Beni görür görmez tanıdı. “Baban nasıl oldu?” dedi. Kulaklarıma inanamıyordum. >>
Sergimi açtıktan 3 gün sonra babam vefat etti. Hayatımın en mutlu ve en üzgün haftasını aynı zamanda geçirdim. Bu yaşadığım olay haber değeri taşıyordu. Tesadüfen aldığım gazetede kendi haberimi gördüm. Sonra gidip marketteki tüm gazeteleri aldım. Hepsinde çıkmıştım. >>
Deprem felaketinin yaralarını hızlıca sarabilmemiz için hepimizin mesleğini en iyi şekilde ve dürüstçe yapması gerekmektedir. Dürüst olmayan herkese mahalle baskısı oluşturmamız gerekiyor. Emlakçı emlakçılığını, öğretmen öğretmenliğini düzgünce yapmalı ki hızlıca toparlanabilelim
yanıt verdi Kılıçdaroğlu. Kendimi mükemmel hissediyordum. Fotoğraf çekimini bitirince, “Yahu Utku ne diyeceğim, senin sergine biz destek olalım!” dedi. Gözlerim faltaşı gibi açıldı. Dönemin Çankaya Belediye başkanına telefon edip, sergi sponsoru olmalarını istedi. >>
Sanırım bugüne kadar hayatımda bana yapılmış olan en büyük jestti. Babam her geçen gün gözümün önünde eriyor, ve babam vefat etmeden sergimi açmam gerekiyordu. Kırkıncı portrem Kemal Kılıçdaroğlu idi. Bir kaç hafta içerisinde sergimi açtım. >>
Ülkemizin yeni milletvekilleriyle Markamera stüdyolarında bir araya geldik. Sizlerin kararlılıkla hareket eden vekiller olacağınızı görmek, bizleri heyecanlandırıyor ve güven veriyor.
>>
@gulsen
’i içer alır gündem değiştireceğim sanarsın,
@sedatpeker
golü 90’a atar. Hele ki siyasal pazarlama savaş gibidir, savunma güçlerin zayıfken saldırırsan kaleyi kaybedersin. Aslında çok basit; Empati! Empati! Empati!
ikram etti. Epey bir bizimle sohbet etti, hikayemi dinledi. Ardından kendi yaptığım amatör ışıklar ile fotoğraflarını çekmeye başladım. Çok ciddi ama çok heyecanlıydım. Oradan birisi “Başkanım gülümseyin!” dedi. “Sen karışma, Utku beni nasıl yönlendireceğini bilir” diye >>
saat 14.00’te sizi bekliyor” dedi. Kulaklarıma inanamadım! Sanırım çevremden aldığım olumsuz tepkilerden dolayı, benim umudum bile sönmek üzereydi. Cumartesi günü saat 14’e 5 kala Kemal Kılıçdaroğlu’nun odasındaydım. “Merhaba çocuklar nasılsınız?” dedi ve gün kurusu >>
Size bu fotoğraf ile Atatürk'ün bir fotoğrafçı ile başından geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum. Tarih 29 Ekim 1929... Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler Meclis’ten çıktıklarında gazeteciler fotoğraf çekmek için adeta birbirlerini ezmektedir. >>
“Ona ne oluyor, buraya asker bakar! Gel bakalım benimle!” diyerek beni en güzel kareleri çekebileceğim ve basın mensuplarının geçemediği özel bir yere götürdü. Ben orada fotoğraflar çektim ancak, fotoğrafını çektiğim modeli yönlendiremediğim hiç bir fotoğraf >>
Boş dersti. Sınıf çok gürültülüydü. “Efendim?” dedim.. “Merhaba Utku bey, Sayın Kılıçdaroğlu’nun makamından arıyorum.. Yoğunsuzun sanırım başka bir zaman arayalım.” dediler. “Yok yok müsaitim buyrun” dedim ciddi bir ses tonu ile. “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu cumartesi günü >>
Çevremdeki herkes, “Koskoca Kemal Kılıçdaroğlu, 17 yaşında birini mi arayacak? peh..” diyerek ihtimal vermediler. Ama dedim ya, ben hala umudun var olduğuna inanıyordum. Yaklaşık bir ay sonra telefonum çaldı. Telefonumun çaldığı anda lisede sınıfta oturuyordum. >>
17 yaşındayken babamın kansere yakalandığını öğrendim. Babamı umursamama lüksüm yoktu. Babam benim kahramanımdı. Çaresizliği, dibe çöküşü, çıkış bulamamayı iliklerime kadar hissediyordum. Çok yalnızdım. Ruhum bedenime dar geliyordu. >>
benim için bir anlam ifade etmiyordu. Tören bitti, devlet erkanı dağılırken bir anda
@kilicdarogluk
ile burun buruna geldik. “Merhaba efendim, ben sizin portrenizi çekmek istiyorum, beni lütfen arayın…” diyerek kartvizitimi verdim. >>
yeterli değildi. Basın kartına hiç benzemeyen, ama çok andıran bir kart yapıp boynuma astım. Ulusal televizyon kanalları canlı yayında devlet erkanını çekerken onların arasına amatör fotoğraf makinam ile sıvıştım. Koskoca devlet büyükleri ile aramda 30 santimetre vardı. >>
Başbakanlık koruma polisi benim basın mensubu değil öğrenci olduğumu fark edip, “Ne işin var senin burada geç çabuk sırana!” diye beni azarladı. Ben arkamı dönmüş giderken Anıtkabir’de görevli bir subay beni kovulmuş bir gazeteci sanarak beni yanına çağıdı. >>
Hala umudumun var olduğuna odamdaki fotoğraf makinasını gözüme kestirdiğim an fark etmiştim. 17 yaşında bir çocuk için zar zor şeylerdir ne istediğini bilmek. Kanser’in tedavisini bulamıyorsam, fotoğraf sergisini açabilirim diye düşünmüştüm. >>
Kırkıncı kim olacaktı? Hadi kırkıncıyı çektim diyelim, fotoğraf sergisini hangi para ile açacaktım? Sergi salonu, matbaalar, davetiyeler çok zor bir iş fakat gerçekten inanmıştım. Bir yandan fotoğraflar çekiyor, bir yandan da sponsor bulabilmek için memleketteki bütün >>
Kanser hastalarının moral ile tedavi olduğunu duymuştum bir yerlerde. Bu fikir hem babamı hem de diğer hastaları iyileştirebilir, hastalığa yakalanmamış insanlar için de bir farkındalık yaratabilirdi belki. Dikkat çekici kişilerin portrelerini çekerek, kansere dair birer cümle >>
belediyelere, sivil toplum kuruluşlarına, şirketlere emailler atıyordum. Kimse geri dönüş yapmıyordu. 9 kasım akşamı aklıma dahiyene bir fikir geldi. Ertesi gün anıtkabirde olacak resmi törene okulum ile katılacaktım, ancak devlet protokolüne ulaşabilmem için öğrenci olmam >>
Depremzede ailelerimizin hızlıca toparlanabilmeleri için acil yardımlar dışında, iş bulabilmeleri ve iş kurabilmeleri için destek olmalı, öncelik vermeliyiz.
Bir kesim içki içmeyi laiklik sandı, cumhuriyeti rakı masasında kutladı. Bir kesim de cumhuriyeti dinsizlik sandı, nefretle andı.
Hiç kimse Atatürk’ü anlamadı, anladığını sandı.
Bizlere bağımsızlığımızı armağan eden ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları şehitlerimizi saygı ile anıyor, tüm Ulusumuzun 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.
Sosyal medya üzerinden toplumu bölmek ya da siyaset yapmanın ülkemize ve ulusumuza hiç bir faydası yoktur. Siyaset yapmak isteyen herkesi önümüzdeki seçimlerde aday olmaya davet ediyorum.
Bir Kızılderili Atasözü ;
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda ;
beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak."
Abd medyası : 6 yıldır aktif olarak türkiye ye yapılan ekonomik yaptırımlar artık kaldırılıyor ayrıca rusyadan çekilen yatırımcıların türkiye ye yönlendirilmesi gündeme alınacak.
Zelenskiy, onurlu duruşu ile saygıyı hak eden, kahraman olacak kadar cesur bir lider. İki yüzlü batının oyununa gelmiş, buna rağmen Rusya'ya boyun eğmemiştir. Zafer böyle bir lidere sahip olduğu için Ukrayna halkınındır.
#Zelenskiy