Aşık olduğun kişiye dışarıdan bakıp bir daha hayran olma hissi muazzam. O başkasıyla konuşurken onu uzaktan izleyip ne kadar güzel olduğunu, onu ne kadar sevdiğini iliklerine kadar hissetmek. Bu duyguyu yaşayan bilir ve çok şanslıdır.
Sosyal medyada “reading date” diye bir şey gördüm. Kitap okumak için buluşuyormuşsun. Hafif atıştırmalıklar, kitap okumaya uygun yerler seçiliyormuş. Beraber kitap okuyormuşsun.
Sabaha karşı elim yıllardır ertelediğim bu kitaba gitti. Gözlerim kapanana kadar okuttu kendini; altını çize çize kafamı aça aça. Çok ama çok iyi başladı. Daha da iyi bitecek gibi gözüküyor.
İlkokul 4. sınıf öğrencim "Öğretmenim, Corona virüsü Çinliler Kuran'ı yaktıkları için çıkmış." dedi. Üzülüyorum, gencecik beyinlerin, çocuk zihninin taşıdığı bu yüklere, çok üzülüyorum.Bu çocuklara verilen geri dönülmez zarar yüzünden içim acıyor.Bu din değil, bu korku ve travma.
Jean Paul Sartre, “sarp bir kayalığın tepesinde duran bir adam için dehşet verici olan şey düşme olasılığı değil, uçurumdan atlama gücü olmasıdır." diyor. Beni çok düşündürdü, ya en çok olacaklardan değil yapabileceklerimden kaygı duyuyorsam?
Ben artık her fırsatta gezmek istiyorum. Uzun uzun listeler yapmak, rotalar oluşturmak istiyorum. Şurada şunu yedim, burada bu müze var demek istiyorum. Varımı yoğumu seyahate harcayasım var.
Film izliyorum, filmde başka bir filmden bahsediyorlar, onu izliyorum. Filmde bir kitap konuşuyorlar, okumadıysam onu okuyorum. O kitabın içinde başka bilmediğim kitap varsa onu okuyorum. Kitapta bilmediğim bir film varsa onu izliyorum. Bir çeşit Sisifos sendromu bu.
İki gündür gözlerim kapanana kadar On Birinci Roman, On Sekizinci Kitap’ı okuyorum. Bir yandan elimden bırakamıyorum bir yandan bitecek diye üzülüyorum. Dag Solstad, en sevdiğim yazarlar arasında ilk beşe girer. Kitapla ilgili ayrıntılı fikirlerimi bitince paylaşacağım.
Halka açık yerlerde kulaklık kullanmadan video izlemenin, müzik dinlemenin de modern çağ görgüsüzlüğü olduğunu düşünüyorum. Kimse kimsenin müzik zevkine, izlediği diziye ortak olmak zorunda değil.
Bu muazzam kitap üzerine konuşmak, istiyorum. Tek oturumluk online atölye yapacağım. Kitabın ne anlattığına odaklanacağım. Dolayısıyla okumak şart değil, benden dinleyebilirsiniz. Kontenjanı sınırlı tutacağım, rahatça konuşalım. Katılmak isteyenler bana yazabilirler.
Ecinniler’i okuyorum. Çekine çekine başladım, elimden bırakamıyorum. Dostoyevski övecek değilim, övülmesi komik, o Dostoyevski! Övülmez, okunur ve hayran kalınır. Tuğla gibi kitabı nasıl su gibi yazmış yahu…
Birkaç gündür bu muazzam kitapla aşk yaşıyorum. Filmini de çok sevmiştim ama edebiyatın dili bambaşka… Giderek artan, bir yerden sonra okuyucuyu avucunun içine alan bir etkisi var. Henüz bitmedi fakat sonunda kötü bir sürpriz beklemiyorum. Kitap bitince filmi tekrar izleyeceğim.
Uzun zamandır okuma listemde olan Elias Canetti, Körleşme’ye dün gece büyük bir merakla başladım. Gözlerim kapanana kadar bırakamadım elimden, bir tek boş anı yok. Böyle biteceği de çok belli. Muazzam!
Felsefe, sanat vb. disiplinlerle ilgilenen herkesin kibir, salaklık, cehalet gibi şeylerden kurtulduğunu sandım uzun süre. Ama büyük yanılgıymış, öyle bir şey yokmuş. Öğrendim.
Sekse sosyolojik ve felsefik bir bakış açısı. Akıcı, anlaşılır ve akılda kalıcı. İnsan hayatında ve ilişkilerde seksin önemi/önemsizliği, felsefe tarihinden bugüne seksle ilgili fikirler şahane anlatılmış. Çok severek okudum. Yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım.
Yaşadığımız her şeyin bir çeşit oyalanma olduğunu fark edince sırtından büyük bir yük kalkıyor. Ne çok şeye kocaman anlamlar yüklediğini anlıyor insan. Oysa burası sadece bir oyun alanı, yaşamak bir oyalanma biçimi.
Bir insanı gerçekten sevmek yanında özeni de getiriyor. Bu sadece aşkta değil, her tür ilişkide değişmez bir gerçek. Gerçekten seven biri kaba davranmıyor, duygusal veya fiziksel hoyratlığa düşmüyor.
Otobüslerde ve bazen de sokakta kulak tıkacı kullanmaya başladım. Sadece görüntü var, ses neredeyse yok. Stres seviyemin azaldığını hissediyorum. İstediğim yerde gerçekten odaklanarak okuyup yazabiliyorum. Hayat kalitem bir anda arttı.
Nietzsche "Kendim ele aldım kendimi, yeniden iyileştirdim." diyor.
Başkalarının hasta ettiği kendimizi, ancak biz iyileştirebiliriz. Delirirken kalabalık, fark edince yalnızız.
4 yaşındaki öğrencime "En çok merak ettiğin şey ne?" diye sordum:
"Ben televizyonu kapattıktan sonra filmler devam ediyor mu diye merak ediyorum." dedi.
İnstagram'da hiç bilmediğim yazarları tanıyayım, yeni kitaplar öğreneyim, başka bakış açıları göreyim istiyorum ama yok, her yer hala Kürk Mantolu Madonna, Tutunamayanlar, kişisel gelişim zırvalıkları... Edebiyat, felsefe, sosyoloji, sanat içeriği görmek istiyorum.
Bitti. Beni etkileyen, aklımda sorular ve düşünceler bırakan bir okuma süreciydi. En güzel yanı kaygıya sosyolojik açıdan bakıp derine inebilmesi. Örnek olaylar çok çarpıcıydı. Kitap hakkında bir podcast ya da video kaydetmeyi düşünüyorum.
Sabaha karşı elim yıllardır ertelediğim bu kitaba gitti. Gözlerim kapanana kadar okuttu kendini; altını çize çize kafamı aça aça. Çok ama çok iyi başladı. Daha da iyi bitecek gibi gözüküyor.
"Ben o kitabı daha lisede okumuştum, siz yeni mi okuyorsunuz?" egosu kadar saçma bir şey yok. Neyi yarıştırıyorsunuz? Nitelikli okur olmak bir yarışın içinde olmak mıdır? Kitap ne zaman isterse kişiyi o zaman seçer. Önemli olan sadece okumak değil, doğru zamanda doğru kitabı
Felsefe ve sosyoloji üzerine hayat kurmanın para kazandırmaması çok normal; yarım saat okuduğum bir paragrafın içinden beş tane okunacak yeni kitabı sepete atıyorum.
Eric Rohmer filmlerindeki karakterlerin kahve ve kitap sevgisini, yönetmenin özellikle bohem, denize ve doğaya yakın mekanlar seçmesini, filmlerde mutlaka bir varoluşsal problem işlemesini çok seviyorum.
Şu “bebeklerin ailelerini seçtiği” fikrini kim çıkardı ya, saçma sapan insanlar “Bizi seçtiğin için teşekkür ederiz bilmemneDerin” falan yazıyor her yere. Ya kendine dön bir bak, o bebeğe sorulmuş olsa gerçekten sizi aile olarak seçer miydi, azıcık mantıklı olun.
Birkaç gecedir şahane bir kitap okuyorum. Dag Solstad hem çok yaratıcı hem çok özgün bir yazar. Tarzını çok seviyorum. Belli etmeden derine iniyor, okuyucuyu avucunun içine alıyor ama asla sıkmıyor.
Muazzam bir kitap okuyorum, muazzam! İlerledikçe daha da derinleşiyor, dil, anlatım çok güzel. Yormuyor ama vuruyor. Umarım sonuna kadar bu hazla okutur kendini de ayrıntılı yorum yaparım.
Her ne kadar edebi yönü konuşulan, dünyaca ünlü klasikler olarak bilinseler de felsefi alt metni çok ama çok güçlü üç muhteşem kitap.... Psikolojik ve sosyolojik saptamaları muazzam...
Muazzam bir kitaptı bu. Sosyoloji, din, toplum, inançlar hakkında okuduğum en güzel kitaplardan biriydi. Hatta bir daha daha ayrıntılı okuyasım var; notlar ala ala, o notlardan yazılar çıkara çıkara.
@ayrintiyayinevi
Ünlü İslam filozofu Razi aşırı düşünmenin de kuruntu ve melankoliye yol açacağını söylemiş. Overthinking, çağlar boyu seni çözmeye uğraşmışız, sen nasıl bir baş belasısın.
Uzun zamandır bu kadar sarsılarak okuduğum bir roman olmamıştı. Elimden bırakamadım, sorguladım, canım acıdı, aklımda cümleler kaldı. Şiddetin Tarihi, eril şiddeti, ırkçılığın ve şiddetin kökenlerini, kurban-fail kavramlarını muazzam anlatıyor.
Hiçbir muhabbetinizin olmadığı birine "Bana kitap önerir misin?" demeyin. Karşınızdaki insan için bu çok zor. İyi niyetle önerdiği bir kitap sizi okumaktan soğutabilir. O kişi kendi okuduğu kitapları paylaşıyorsa inceleyin, yazdıklarını okuyun ve kitaba SİZ karar verin.
Edouard Louis çok sevdiğim bir yazar. Şiddetin Tarihi ilk okuyuşumda beni çarpmıştı. Hem konusu hem yazarın dokunulmamış samimiyeti beni çok etkilemişti. Salı günü online olarak kitabın inceleme atölyesini yapacağım. Notlarıma göz gezdirirken kitap iyice derinleşti. Muazzam.
"Felsefe nedir?" sorusuna cevap olacak mükemmel kitaplar:
*Felsefe Nedir? / Karl Jaspers
*Felsefenin Çağrısı / Nermi Uygur
*Felsefe Tarihi - Kurucu Düşünceler
*Felsefeye Giriş / Ahmet Arslan
Bonus: Felsefenin Tesellisi / Boethius
Ya böyle şeyler bana hiç etkileyici gelmiyor, çok zorlama geliyor aksine. Bir de okuyunca gülesim geliyor. Yani sen edebiyat tarihine damga vuran şiirler yazmışsın, yıllar sonra o şiirlerin adını bazlama tostun yerine kullanıyorlar.
Tıkanma, anlatmakta zorlanacağım kadar güzel gidiyor. Kafam düşene kadar okuyorum, hiç bırakmak istemiyorum. Bu kadar keskin duygu ve durumları böyle özgün anlatmak…. En sevdiğim kitaplar arasına girdi ve henüz bitmedi bile.
Ekonomi sağ olsun, kitapla ilgili farazi hassasiyetimi kaybettim. PDF okuyamazdım, e-kitap sevmezdim, öyle bir okuyorum ki şimdi. İkinci el kitap almazdım, şimdi bayıla bayıla alıyorum. Derdim okumak çünkü, kitaba ulaşmam gerekiyor.
Bir konu üzerinde sıkıntı yaşasa da ısrarla çözüm bulmaya yanaşmayan, acı çekmeye devam eden, durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmayanları geçiştiriyorum, dinlemiyorum artık.
Bazı insanlar kaostan besleniyor, çözmek istemiyor, sadece içindeki çöpü senin önüne döküyor.
Birinin başarısını, iyiliğini, güzelliğini, aklını takdir etmeyi bilmeyen insanı hayatımda da istemem. İltifat ve takdir etmeyi bilmek kişinin kendiyle barışık, sevmeyi bilen biri olduğu ile ilgili çok önemli bir gösterge.
Kitap okumaya başlayınca tüm kaygılarım, stresim sona eriyor, aynı zamanda bütün kaygı ve stres nedenlerim devam ederken kitap okuyorum diye daha çok kaygı duyuyorum.
#d
ünyayıardındabırak uzun zamandır
@netflixturkiye
‘de izlediğim en iyi işti. Sam Esmail, bu çağ ile ilgili muazzam gözlemler yapmış. Alt metinlerini çok güçlü buldum, metaforlar yerindeydi. Sonuna laf edenler olmuş, bence en güzel yeri sonuydu.
Kitapla ilgili bir şeyler yazacaktım ama arkadaki abi tam bir Stoacı gibi “Hayatta her şey olur, sen kendi yoluna bakacaksın. Her şey insan için.” dedi. Hah, kitap bunu anlatıyor işte.
Bir haftadır Gazap Üzümleri yüzünden gözlerim kapanana kadar okuyorum. Kitap seni ele geçiriyor, öyle tamam diyip kapatmak mümkün değil. Bayılana kadar kendini okutuyor. Yıllardır sıkıcı mı acaba diye okumayı ertelediğim kitaplardan biriydi. Sıkıcı değilmiş ama uykusuz bırakıyor.
Anne babamın üzerimdeki tüm etkilerinden çok sıkıldım. Artık çocukluğa, travmalara dair yeni bir şey duymak, derinleşmek ve kendimi anlamak istemiyorum. Bilmeden arızalı arızalı yaşamak istiyorum.
Anne-babasının aşk hikayesi olanlar hayata 1-0 önde başlıyorlar, özgüvenle doğuyorlar. Nerede “Ailemden kaçmak için evlendim” ya da “İstediler evlendik” diyen ebeveyn varsa orada hayat için hep ekstra çaba gösteren çocuklar oluyor.
Hayatımı sanata, kitaba, felsefeye adamış ben, sayılı günlerimi bunlarla geçirecek, sonra bu dünyadan usulca uçup gidecektim. Şimdi ucuz ayçiçek yağı ve pirinç fiyatı bakıyorum. İçimdeki Dionysos, bir karıncayı bile incitmeyen Yaşar Usta'ya döndü.
Michel Foucault, Büyük Yabancı’ya başladım. Foucault’nun iç dünyası ve felsefesini oluştururken okudukları ve felsefesini kurduğu temeller üzerine iyi bir kaynağa benziyor. Bitirince tekrar yorumlayacağım.
Seks ve seksle ilgili her şey satıyor diye "pornografik roman" damgası yemiş, zamanında yasaklanmış, aslında edebi ve kültürel yönü çok kuvvetli bir roman.
Uzun zamandır okumak için beklediğim Spinoza'nın Sevinci Nereden Geliyor, en ihtiyacım olduğu zamanda kendini okutmaya başladı. Kaygıyı ve özgür iradeyi aşırı düşündüğüm bir süreçteyim. Beni sakinleştirdi, yazmak için ilham verdi.
@balanuye
iyi ki bu kitabı yazmış, iyi ki.
Yaşım ilerledikçe sarmayan kitaba/ filme,
hayata dair bir fikri olmayan, boş konuşan, kendinde asla hata bulmayan insana karşı tahammülüm giderek azalıyor.
Bazı insanların hayatları boyunca bir kez bile kendilerine “Yanlışı ben yapmış olabilir miyim, burada hatalı olan ben miyim acaba?” diye sormadıklarına eminim.
Hayatım, yakın olduğumu sandığım insanların sebebini hiç bilmediğim şekilde benimle küstüğü örneklerle dolu. Önceleri kendimde suç buluyordum ama şimdi üzerinde düşünmüyorum bile. Hayatımda olmak istemeyen çıksın gitsin konforu çok güzel. İçin de rahatsa daha da güzel.
“Acılar sayesinde ıslah olduğumuz, daha iyi, daha bilge, daha dirayetli biri haline geldiğimiz doğru değil. İnsan soğuk, çok daha net ve kayıtsız oluyor.”
— Sandor Marai, İşin Aslı Judit ve Sonrası
Ya Kafka bunu söylemiş olabilir mi, bir de altına adını yazmışlar. Okumadığınız kitapları saçma sapan alıntılara referans vermeyin, koskoca Kafka’yı Kahraman Tazeoğlu’na çevirmişsiniz.
Artık aynı dergi kapaklarını görmekten yıldım. Hep aynı insanlar, aynı şairler, aynı sanatçılar, aynı sözler... Hiç başka bir şey gelmiyor mu aklınıza, başka şey okumuyor, araştırmıyor musunuz? Bunun neresi edebiyat sevgisi? Bu düpedüz tembellik.
Russell’ın gençlik yılları, yalnız ve sıkıntılı geçmişti. Otobiyografisinde “intihar etmeyi düşündüğünü ancak, daha fazla matematik öğrenme isteğinin kendisini intihar etmekten vazgeçirdiğini” yazmıştı. Bir şeye kendini adamak, öğrenmek, gelişmek istemek her daim kurtarır.
Beğenmediğimiz kitabı söylememe romantizmini bıraksak mı artık? Hayır, her kitabı güzelleyemeyiz. Kitap yarım bırakmamak da gereksiz hassasiyet bence. Kötüyse kötüdür, gitmiyorsa bırakırsın, sonra istersen gene okumayı denersin. Bu edebiyat şövalyeciliği çok canımı sıkıyor.
Çok güzel kadınlar ve erkekler var. Onlara bakmaktan çok keyif alıyorum. Çoğu insanın başkasının güzelliğini kabul edemeyip, giydiklerine, tarzlarına, konuştuklarına hasetlerinden bok attıklarını düşünüyorum.
Bütün gün film izlemek, kitap okumak, kahve içmek, makarna yemek, yazmak, resim yapmak, uyumak, bisiklete binmek, yürümek, erken kalkmak, oyun izlemek, gezmek istiyorum. Ama hepsini aynı anda ve tek bir gün içinde istiyorum.
Kitap delileri için muazzam güzellikte bir kitap. Enis Batur'un entelektüel birikimi de kitabın her yerine serpilmiş o da cabası. "Aa ben de böyle hissediyorum!" diye diye okuyorum. Resmen kitapla duygusal bağ kurdum. Bir kitapseverin hisleri ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
"Dünyaya ayak uyduramayan kişi, kendi kendini bulmaya yakın olandır. Dünyaya ayak uyduran kişiyse kendini bulamaz, ama parlamentoda bir milletvekili olabilir." demiş Hermann Hesse.
İnsanların her paylaştığını, her söylediğini o kadar fazla eleştirdiler ki normalde benim de eleştireceğim şeylere "Kendi bilir" der oldum. Gerçekten düşününce, fikir sandığımız birçok şey başkalarının hayatlarına karışmaktan başka bir şey değilmiş.
Felsefeye yeni başlayanlar için dört öneriyi buraya ekliyorum. Listenin devamı gelir. Ben İlkçağ metinlerinden başlanmasını daha sağlıklı buluyorum. Kişilerin okuma kapasitesi ve zevki tabii ki istisnalar yaratabilir. Fakat birbirleri arasındaki bağlantıyı kurmak için başlangıç
Sevdiğiniz insanlarla konuşun. Hatırını sorun, dinleyin, fikir verin. Yalnız bırakmayın onları, "nasıl olsa benimle" rahatlığına hiçbir zaman varmayın. Yalnızlık ilk önce dilde başlıyor, sohbet eksilince aşk eskiyor.
Alanya’da sokağa döküldük, CHP 76 yıl sonra belediyeyi aldı. Ama herkeste bir şaşkınlık, bir kibarlık var. Bas bas bağıramıyoruz, nasıl sevineceğimizi bilmiyoruz ya, çalışmadığımız yerden geldi. Nasıl coşuyorduk?