çöp adam’ın dünki bölümü çok etkileyici idi. çevresindekilerin, toplumun bipolara, hatta depresyondakine dair düşüncesi, baskısı ve o kişiyi daha da çıkmaza sürüklemesi gerçeği.. kendini normal sananların anormalliği.. ve her doğuran kadının anne olmadığı gerçeği..
hatay mahvolmuş.. haberlerde o yüzden hiç bahsetmiyorlar.. arkadaşıma vatsaptan mesajlarım da gitmiyor. bir tek bi arkadaşımın ailesi çıkarıldı, diğer arkadaşlardan haberimiz yok. 😞
izleme, ağlarsın dediler ama izledim. insanların kötülüğü yine ağlattı. hanımın mochinin tüylü hali oluşu daha da duygulandırdı. çekim açısını ve istanbulun eski halini çok sevdim.
hanım filmi benim açımdan 9/10, o da ses montajı kaynaklı..
artık güzel şeyler olsun Rabbim. çiçekli evler, cıvıltılı kuşlar ve iyi insanlarla karşılaşayım mesela.. kalbim huzurla dolsun ve umutla kalkayım sabahları..
ağlayasım gelince, sevgisiz hissettikçe bu bebeleri sevmeye annelerini beslemeye gidiyom.. sarı bebenin gözü için damla damlattım, kucağımda beni kokladı ve geri bırakmak istemedi.. mucize misiniz siz nesiniz?
bi arkadaşımın daha doğum günüsü idi, ben de sıradan rastgele hediye yerine düşündüğümü anlasın diye, çok sevdiği balıkçı şapkamdan gördüm ve organik diye ortaköyden aldım, bir de didem madak şiir kitabı.. güzelce bir de mektup zarfı alıp, iliştirdim kitaba.. ama beğenmemiş. 🫠🫠
vişneleri ayıkladım. reçel yapıcaz şimdi. annem sanıyo ki ben vişne reçelini çok seviyom diye yapıyorum, oysa işin içinde başka sevgiler var. 🫶🏻
(umarım bu tviki hiç silmek zorunda kalmam 🤲🏻 )
dedi ki,
“şuan çıkmazda, çaresiz hissediyor.. sen yanında olabilecek tek kişisin.. ama çıkmazdan çıkınca tekmeyi atacağı ilk kişi sensin.
bu böyledir. insanlar böyledir.”
balonlar 18’i, 12. kez kutlamamı sağlıyor. yoksaa ben hiiiç otuz’lar başlamış sendromuna girmem yani.. çok efendi ve anlayışlıyımdır bu konuda…🤪🥳
iyki doğdun Niaşşiiii… 🫶🏻🎂
dünki hastamın biri ben için, bu ablada peygamber sabrı var demiş. ilk mesleğe başladığımdaki her küfüre beyaz koddan; 5 buçuk yıl sonra manik hastayı dinleyip durup, herkese hıhı demeye evrilmiş durumdayım. patlamam umarım.
kuşuma sabah oy farfara dinletince kafası güzelleşti; ayağımı gelip gelip ısırıyor, elime sırf wc niyetine gelip s*çıp kaçıyor ve saatimin yeni kordonunu kemirip eskitti bile..
şişeler dinletseydim ne olacaktı acaba?
günaydııın.. sabah sabah diğer hesabımdan hekim hakkını aradım, burda daha enerjik olalımm.. dün ders çalışmadığım için özür dilerim sevgili kendim. bugün çok güzeeeel 🤗
bazı insanlar çok şanslılar, ya ailede iyi birileri var ya da eşleri iyi çıkmış. bir de ben gibiler var, ervahı ezelden benim bahtımı kara yazmışlar diye bir türkü vardı mesela onu yazan.
bugün ciddi ciddi değişimimin ilk günü. kötü herşeyden kurtulup, mutlu nia’yı göreceğim inş
verdiğim değerler,
çöpe atıldı teker teker.
geriye kalan mavi bir ben,
düştüm, kalktım, emekledim bir bilsen.
ya da nerden bilsin bi kuşluk vakti giden?
korkaklıktır şimdi senden geriye kalan,
yine de çiçekler ektim mezarına, inan.
…
| Nia
başarı neydi sahi ? en iyi olmak mı, huzurlu olmak mı, zengin olmak mı, el alemin içinde parmakla gösterilmek mi, “ye kürküm ye”mi, dürüstçe karnını doyurmak mı, her şeye rağmen dik durmak mı?
başarı neydi?
babanız var ama yok gibi.. bu his çok garip, depremde ölünce arayınca ulaşılamayan babaları var insanların ya benim genelde ulaşamadığım, beni dinlemeyen bir babam var. bu baba öğretmenliğimi de yaptı. şimdi düşünüyorum da onla aynı okulda olmanın bedelini ağır ödedimdi. ☹️
böyle güzel ve gerçek sevmeler sadece fotoğraflarda var.. sadece poz.. ya da bir kaç romanda, hikayede, cengiz aytmatov ve sabahattin ali’de..
insan gibi bencil bir varlık başkasını gerçekten nasıl sevebilir ki, çıkarsızca ve kalpten ?
ve bir cuma daha. bilmem kaçıncı kez girdiğim, kazandığım istifa ettiğim durduğum oyuncak ettiğim tusa az kaldı. ama hayat hep devam etti…
ve bir tarafta ahkam kesen insanların, yine bugün kalplerinin atışına müdahil olamamaları ile hayatları bitti.
hayat ve ölüm cidden garip.
memleketteki tüm eşyalarımı toplamaya başlayınca bir ürperti geldi.. ayrılık ürpertisi.. sürekli bir yere tam alışırken gitmek döngüm yörük kanımdan mı bilmiyorum. ama yorulduğumu hissediyorum.
dün yeğenlerim geldi. 4 yaşında olan, yüzümü cırmaladı, saçlarımı yoldu ve gitti. eğitimsiz çocuğa karşıyım kardeşim ben, bi ondan dayak yemediğim kaldıydı. 😒
ilk defa gözlerimden yaş istemsizce aktı durdu.. üzüntü o kadar içime işlemiş ki, diş için iğne yapıldıktan sonra gözyaşım dinmedi.. çok öfkeliyim hayata karşı. çok. kimseye hakkımı helal etmiycem. hiç kimseye.
daha önce göğüs hastalıkları kazanıp gitmedim, sahu idim ordan aile hekimliği uzmanlığında 2 yıl geçirdim ve bıraktım diye annem bana ‘bari bu sefer bitir de uzman ol’ dedi.. oysa ben sadece mutlu olmamı dilemesini isterdim.
“tüm bunlar deli saçmalığı, sen de biliyorsun. bu düzene nasıl katlanmaya devam edeceğim hakkın hiçbir fikrin yok. sonunda delirip o düzene dahil olmaktan korkuyorum, anlıyor musun?”
saçıma pink attırdım böyle, bugün saçla alakalı bir şey bakıyorum abi de diyor ki ‘saçında kaç renk var, hangisi orjinal?’ pembe abi orjinali, ben de plütonluyum aslında 🥳
nöbetteyim. başım çatlıyor. ateşim düşsün diye parol takıldı ama ateşim yeniden çıkıyor. ölmediğim müddetçe diğer insanlar için koşturmacanın parası 2 kuruş. sonra doktorlara sövüyorlar. kimseye hakkımı helal etmeyeceğim.
içimizdeki şeytan/ sabahattin ali
aslında kitaptaki ayrıntılı tasvirleri ve felsefesi ile 100-150 sayfaları arası yoruyor, böyle benim yaptığım gibi 2 günde okunacak bir kitap değil.. yavaş yavaş sindire sindire okumalı, belki o zaman tadına varılır..
fakat değindiği noktalar 👌🏻
sanırım ölmedikçe, niçe’nin dediği gibi güçleniyorum. daha az umrumda oluyor ve daha ‘kendimcil’ birine dönüşüyorum. garip bir his, eski ben ile bu ben’in farkı.
yaklaşık 10 yıldır, yaşama amacımı ve gerçekten ne istediğimi sorguluyorum. para mı mutluluktu? sevgi ile yenen simit çay mı? yaşlı hastamın ilgilendim diye gözlerinin içinin gülmesi mi huzurdu? yoksa en birinci benim demek mi?
işte benim şuan tek ailemin ( kremio, şakir, mavi evlatlarım) en yaramazı.. izin vermiyor ki sabah rahatça işe gidem.. ya da onu da işe götürmemi istiyor hatta 1 yaş çocuk sendromu gibi wc’ye de benle gelmek istiyor delüüü.. 🤣
zamanında depresyonun dibindeyken, aile hek. asistanlığında 3-4. ayımdayken, mutsuz olduğumu bir dr arkadaşa anlatmıştım. bana “profesyonel ol” demişti. o günden sonra ajitasyon yapan bir çok insana acıma duygumu kaybettim. ardından çok müslüman arkadaşın, ben doğruyu söylemek++
az önce 25 yaşındaki erkek kardeşim, amcam sigara içiyor diye ispiyonladı diye (zaten biliyoduk) 10 yaşındaki yeğenimle kavga etti ciddi ciddi. çocuk ağladı. gönlünü aldım, hadi amcaya sarıl dedim ama 25 yaşındaki bebek, ben gıcık oluyom bu çocuğa dedi ve sarılmadı. 🫥
-sen de hissediyor musun çocuk?
-neyi?
-içeri giren deniz kokusunu.. ve dalgaların sesini.. sanki tüm ümitsizliği alıp götürmek istediklerini bize anlatıyorlarmış gibi.. sanki uykudaki hislerimize, bakın güzel şeyler de olacak der gibi heyecanlı çırpınışlarını ..?
rastgele iş görüşmesine gidiyorum, başla diyorlar. hele bu iş yeri hekimliği için olan haftaya acil lazım diye beni zorluyor ama kafam karışık. ben öylesine başvurdumdu nasıl diycem? 🫣
hımm canalis femoralis bu muymuş anne diyip tusa girmesini beklediğim kediciğim.. ben yetiştiremeyecekken, o tüm kitapların altından girip üstünden çıktığına göre 75 üstü puan alır. 🤣🤣
bazen sevdiklerinle bir şey bile konuşmadan yan yana durmak bile huzur verir.. telefonda nefes alış verişi de.. o yüzden tek başıma yürürken hep annemi arardım, havadan sudan bahsederdik vs.. bir gün seveceğim birisi de hep böyle olsun isterdim. olmadı, belki de hiç olmayacak…
jane austen çok farklı bir yazar.. becoming jane ile meşhur ‘aşk ve gurur’ filmi ile bunu daha iyi hissettiriyor. 4-5 kere iki filmi de izledim. şimdi birini seçip yine izleyeceğim. çünkü sanat ruha gerçekten şifa.