''limpasse dans les âmes peut être résolue d'un coup dœi|ruhlardaki düğüm çözülür bir bakışla'' sanat tarihi yl. tde öğrenim üyesi, öğretmen ama daimi öğrenen.
tarzı oturmamış insanı anlarım, ama belli yaşa gelip karakteri oturmayan, sürekli sıcak soğuk yapan, dengesiz insan çekilmiyor. aynı şekilde yaklaşırsınız "bir şey mi yaptım" der, normal davranırsınız normalliği sıkıcı bulur, başkalaşmak ister. ne yapsanız oldurmaz.
maddi manevi çok şeyin eksikliğine tanık oldum sonunda her şey bir şekilde yolunu buldu. çok takılmanın, bir şeylerin gerektiği gibi olmamasından gocunmanın manası cidden yok. maddi manevi sağlık olsun, insaniyet zedelenmesin, duygular körelmesin tamam.
olumlu olumsuz ne hissettiysem, karşımdakinin yüksünmeyeceği kadarını söylerim. üstlenemediğini hissettiğim an susarım, bazen de hiç ağzımı açmam. kimseyi kuşanamayacağı nitel ile mahcup hissettirmemeli.
duygusal zekanın yüksek olması, gücenme, alınganlık sabuklamasını devre dışı bırakıyor. özden gelen inanç ne kadar tamsa, çetin durumlarda kişi sarsılmıyor. az önce okudum, "zayıflardı, çünkü hepsinin inancı ikiyüzlüydü, kırılgandı, tozluydu"(hermann broch, uyurgezerler üçlemesi)
"eskiden bunu hak etmiyorum" diye canımı sıkardım. uzun zamandır davranış bozuklukluğu olan insanlara karşı "normal davranılmayı anlamıyor" dediğimden beri kendimle de onlarla da daha uyumluyum.
yazgısında olmayandan zerafetle vazgeçebilen, acı eşiği kimseye sıkıntı vermeyecek kadar yüksek olan, sevgisini duyumsadığı kendisini işitmeyince ses çıkarmadan uzaklaşan insanların asilliği.
aldırmaz, sakin, yalnız ve yıkıntıların arasında büyüyen bir hurma ağacı benzeri bütün ölülerin arasında ayakta dikilen ve münasebetsiz kokulara, gürültülere aldırmayan ben…(arthur rimbaud, ben bir başkasıdır)
bazı insanlar çok iyi insan ağırlar ama onlara sadece misafir olabilirsiniz, yerleşemezsiniz. ucu açık şekilde kendilerinde kalınmayı uzatmak istemezler.
benimsediklerim azaldı. ilgi kurmuyorum kendimle kimse arasında; vicdanımı, olmamışların sorumluluğunu almaktan koruyorum ki olacakların sorumluluğunu almaya kalsın erdemim. uyum sağlayacaksak ilerleyelim yoksa, herkes gitsin yolundan.
doğu turkistan'a ses çıkaran, kudüs'e ses çıkarmayanı, kudüs'e ses çıkaran doğu türkistan'a ses çıkarmayanı suçluyor, ses yarışı ölçüyor. gerçekten mazlumlar arasındaki bu ayrımcı ikiyüzlülük iğrenç bir tavır.
Uygur Türkleri için belirli bir kesim ve birkaç istismarcı güruh dışında ümmet olarak kimsenin sesinin bu kadar çıkmaması, mazlumlar arasındaki bu ayrımcı ikiyüzlülük "ümmet"e yeter...
#AksadaBask
ınVar
#PalestineWillBeFree
#AlAqsaMosque
yorgunluk değil de kabullenmenin getirdiği durgunluk diye bir şey var. hiçbir şey yapamayacağını, olmayacağını anladığın bir konunun, hayatının kalan akışını sağlaman gereken diğer konulara burukca yansıyan etkisi...
üzgün olduğumda kimseye anlatmam gider deli gibi yürürüm, yorulup oturduğum bankta içim kuruyana kadar bekler sonra da hiçbir şey yokmuş gibi eve dönerim.
her daim destekleyen, zaaflarını anlayan, yargılamayan, değiştirmeye çalışmak yerine insana olduğu hâli sevdiren, bulunduğu yerde ilerleyebileceğini gösteren bir dostun olması şu zamanda mucize gibi. öyle bir saygı duyuyor ki, sanıyorsun ki mucize sensin.
seni anlayan; buna mı burkuldu kalbin demez. seni bu noktaya ne getirdi, der.
asla takılmayacağın şeylere dönüp dönüp bakıyorsan, sana takık demez. içinde birikeni almaya çalışır.
birbirinin iyi yanlarından zevk alıp kötü yanlarına kızmamak için büyük bir yaşama deneyi akıl olgunluğu ve insan sevgisi gereklidir. oblomov, ivan gonçarov
dikkat ederseniz bir şeyler gerçekleşirken, bir şeyler olmuyor. bazen de gerçekleşen de olmayıp beklenmeyen bir şey oluyor. aitlik sadece bir form. dümen elimizde, hepimiz birbirimize emanet bir düzende yer değiştirip duruyoruz.
sadece görünür olmak telaşındasın. seni tanıtan imgelerini bırakmıyorsun etrafa. varlığına dikkat çekiyorsun, ama hareketsizsin. eylemlerin yok, dokunduğun yok, sadece başkalarında bulunmak istiyorsun ancak kendi ideallerinde, alanında bulunmuyorsun"
ne anlatırsak dinleyeceğini bildiğimiz, muhabbette "rahatsız etmedim ya" ibaresini geçirmediğimiz, içesine paylaşabilmenin rahatlığını veren insanların özdeşleşmiş bir kokusu olsaydı, mavi bir manzaraya karşı leylak ve yasemin gibi kokarlardı.
bir noktadan sonra yakınlık hissi zorlama geliyorsa, bazen gerçek incelik; hakkında düşünmemek, arkasından konuşmamak da dahil selamı sabahı kesmek. haketmeyene gösterilen nezaket yapmacık bir eylemdir.
sevdiğimde derinden bağlanıyorum. bu sebeple en ufak samimiyetsizlik derinliğe boşluk açıyor. işte o zaman içimden korkuyorum, insanın kendi sevgisi tarafından yanıltıldığını görmek sarsıcı.. güvenme, sevme cesareti korunaksız.. şefkat incinmiş..
en yoğun olduğum zaman bile kimseye o yoğunluğun nazını yapmıyorum. moralim bozuk olduğunda bile muhabbetimi esirgemiyorum. sorumluluğumun çok olduğu zaman bile tekdüzeleşmiyorum. kimseye bunların lafını bile yapmayacak ben, bu tweeti atıyorum. belki nerede kırıldığımı anlarsınız
sandım desen değil, "bana öyle gelmiş" der geçersin. inanmışsın, kanaatince davranılmış, "bana öyle gelmiş" diyemediğin yerden kırmışlar. sindirilmeyen bu.
ilk görüşte aşkı bilmiyorum, ama sevginin tanımaya karar verdiğiniz andan itibaren oluştuğuna eminim.
şöyle demeliyim:
sevgi, yakınlığı şüphelerden ve zanlardan arındırarak sürdürebildiğiniz oranla açığa ve zamanla doruklara çıkar.
harcanan çaba değmeyince, gelen rahatlık da duygusal olgunluğa dahil. "benden çıktı, elimden geleni yaptım" deyip ilerlemeye devam etmek, sadece aklıselim insanların harcı.
niye mi çoğu insan içine atıyor?
"dramatize etme"
"siyaset yapma"
"edebiyat yapma"
"buna mı kırıldın?"
"anlat dinlerim ben (sadece magazininizi)"
"demogaji yürütme"
kumbarasını açan çocukların, bursunu yahut yatırımını gönderen gençlerin, mahsulünü satıp gönderen amca ve teyzelerin, maaşını bağışlayan kamu görevlilerinin, umre hac parasını önderen nine ve dedelerin,
canım bir şeye sıkılınca kendimi ifade edecek cürete erişkin olamıyorum bazen. susmak istediğim için olsaydı, daha bilinçli ve güçlü bir seviyede olurdum. değmiyor ve bir şey değişmiyor düşüncesi ile sessizleşmek basamaksız yorgunluk.
kişisel algılamayan, yakınlık kurmaya çalışmayan, bireysel sınır ötesine meraklı olmayan, tek bağı kendi konumunu anlamak üzerine olan kişi sosyal ve kaliteli insan tanımıma uyuyor.
ısrarla savunacağım, seni tanımıyor olmaları senin kendini anlayamamış ve ifade edememiş olmanla alakalı değil, onların görmek istedikleriyle alakalı. tanımak isteyen dikkat ediyor, etmeyen zaten görmek istediğini yorumluyor.
benimsediğim insanın öylesine bir tavrı cam kırığı gibi içime batıyor. biliyorum ki, samimiyetin çıkarsızlıkla yoğurduğuyum; seversem, soluksuz dayanırım. o yüzden en başında özenle uzak duruyorum insanları sevmekten. takılmaca, kaba taslak iletişim bana göre değil.
iradeyle alınmış her karar, özgürdür. tartışmaya kapalı. ister açık, ister kapalı... kendi hürriyeti ile ilgili kişisel bir beyanla söylemiş, bu şekilde özgür hissediyor, onun özgürlük tanımı kendi tercih yönünde olmuş. kim olmak ve nasıl görünmek istediğini seçmiş.
özgürlüğe dair ne varsa martta tam 5 yıl olacak. çok şey değişti. zamanında sahip olamadıklarımı mücadelemle aldım. türban sadece bir eşya gibi görünüyor ama değil. "açılmak özgürlük değil" diyenlere söylüyorum: rüzgarda saçlarını savurmak yasaksa özgürlük, saçlarını savurmaktır.
içten gelen, sadece görünür olmaya münhasır değildir. bazı ruhlar ışıkta durmayı sevmez, gölgenizle bile emniyet verebilirsiniz. yeter ki içten gelsin, yeter ki tanıyın.
hassas insanların ince noktasıdır; ne iyilik yapana gönül borcu biter, ne kötülük edene içinin burkulması geçer. gündüzleri yorulur, geceleri gözleri dolar karanlığa. zarif gönlü titrer ama şikayet etmez.
bir şeyi güzel bulmak, herhalde her şeyden önce keşfetmiş olmakla ilgili. nasıl olduğu fark etmeksizin, o şey orada durur, varlığını teşhis eden kaşifine bakar ve sadece onu beklemiş gibi bir hâli vardır.
samimi olarak kendimi ifade etmeye çekindiğim insana daha çok sustuğumu fark ettim. söylemenin anlamsız kalacağına dair şüphe hissetmek insanı bir adım geride tutuyor.
bana hatam gösterildiğinde iletişimi sürdürme, kendimi düzeltme olanağı gördüğüm için mutlu oluyorum. telafiyi mutlaka sağlar, konuyu uzatmam. hata yapılan taraf bensem de sorunu belirtir, sebebini dinlerim, dikkat edeceğine güvendiğimi belirtir, yadırgamam.
durup dururken soğuma diye bir şey yoktur, bunun için sarfedilen efora maruz kalınmıştır. şöyle ki:
insan hissettiği şeyden mahçup bırakıldıysa, değer verdiği his itici gelmeye başlar ve uzaklaşır.