Çok emek verdik ve sona geldik :) Evrensel'in işçi sınıfı gazeteciliği deneyimi, inadı ve direnci kitaplaştı.
“Anlatılan Senin Hikâyendir: Evrensel’in İnadı ve Direnci” sadece bir gazetenin tarihi değil, Türkiye’nin de 27 yıllık tarihi.
Erotik film furyasını 1974’te, yine bir mayıs ayında “Beş Tavuk Bir Horoz” başlattı.
Şimdi bu filmler “gülünçlüğüyle" anılıyor ama mühim bir konu var.
O filmlerdeki erkekler kariyerlerine devam etti. Peki kadınların başına neler geldi?
İşte isim isim onlara yaşatılanlar:
Ahmet Say ölmüş, çok üzüldüm. "Fazıl Say'ın babası" diye anacaklar ama çok daha fazlasıydı. Önemli bir müzik yazarı ve edebiyatçıydı. Hayatının dönüm noktası ise 1950’li yıllarda Nâzım Hikmet'in ona söylediği sözlerdi.
Seher Şeniz… İntihar etti. İntihar mektubunda, “Nihayet bu iğrenç dünyadan gitmeyi başardım. Ölmenin, ölmeye çalışmanın bu kadar zor olduğunu söyleselerdi alay ederdim” dedi.
“Utanılası” görülen yük, kadınların omzuna yüklenmek istendi. Arzu Okay bu nedenle “Erkek yapımcısı, oyuncusu, senaristi utanmayacak, bir tek ben mi utanacağım seks filmlerinden?” diyordu.
Furya, “Olağandan çok fazla bulunma durumu” anlamına geliyor; erotik film furyasında ne ne kadar fazlaydı ayrı tartışma konusu ama sonrasında kadınlara hayatlarını normal şekilde sürdürme hakkı “fazla bulunmuştu”, bunu biliyorum.
Feri Cansel… 39 yaşındayken bir erkek tarafından öldürüldü. Yönetmen Yılmaz Atadeniz, “Feri ne çektiyse dilinden çekti. Adama hakaretler etmiş, erkekliğine dokunan laflar söylemiş ve adamı kışkırtmış. Dili yüzünden hem kendini hem adamı yaktı Feri” dedi. Katili savundu.
Arzu Okay… Ticaret yapmak istedi. Dükkân kiralayacağında onu tanıyanlar ya rahatsız ediyor ya da dükkânı kiraya vermiyordu. “Toplum baskısına maruz kaldığım doğrudur” diyordu. Sonunda Fransa’ya taşındı.
Zerrin Egeliler… “Yaptığım filmlerden sonra seksten iğrendim. Çıplaklıktan nefret ettim” dedi. Üstelik devlet, uzun yıllar görmezden geldiği filmlere dur demeye karar verince hakkında soruşturma başlatılan isimlerden biri Zerrin Egeliler oldu.
Alev Altın soyunması gereken ilk sahnede çekindi. Soyunmakta gecikince yapımcı, Altın’a yumruk attı. Cihan Demirci'nin belirttiğine göre son yılları borç içinde ve faturalarını ödeyemeden geçti. 36 yaşında hayatını kaybetti.
📌Aziz Nesin tüm parasını vakfetti
📌8 ay çadırda, inşaat alanında yaşadı
📌Vakfı kurdu; dolmuşa binmeye devam etti. Ayakkabı bile almadı. Artırdığı her kuruş çocuklar içindi
📌Evren kapatmak istedi, başaramadı
🔗
@Nesin_Vakfi
'nın kuruluş öyküsünü yazdım.
Karaca Kaan… Kendi ifadesiyle, itibarsızlık ve aşağılamaya maruz kaldı. Sonunda İstanbul’dan ayrıldı, saçlarını boyayıp başka bir şehirde yeni bir hayat kurmaya çalıştı.
Metin Abi, gazeten burada.
Fotoğraf makinen arkadaşlarının elinde.
“Mutlaka ben izlemeliyim” heyecanın bugün çok sayıda muhabirin yüreğinde.
Yüreğin susmadı.
Arkadaşların ve hiç tanımadığın kardeşlerin, metin oldu, Metin oldu.
Bizim Aile filminin Hintli bir yapımcı tarafından satın alındığını ve 1978'de Khatta Meetha adıyla Hintçe çekildiğini biliyor muydunuz?
Bu da meşhur Yaşar Usta sahnesi. (Yaşar Usta patronun yanına girmeden şapkasını çıkarıyordu, burada gömlek ilikleniyor :)
Karaca Kaan ise şöyle isyan etti:
“Bunları yapanlar ünlü yönetmenler, yapımcılardı, Yılmaz Atadeniz, Çetin İnanç, Aram Gülyüz gibi. Onlara neden şimdi seks filmleri yönetmeni denmiyor? Siz yapmadınız mı bunları?"
+
Cem Yılmaz’ın Erşan Kuneri'deki kadın karakterlerin adı Alev Alev, Seyyal Par ve Feride Orhun’du. Bu isimlerde aklına Alev Altın, Seyyal Taner, Feri Cansel mi geldi, bilmiyorum. Seher Şeniz’in, Zerrin Egeliler’in, Arzu Okay’ın yaşadıklarını ne kadar biliyor, emin değilim.
Peki erkekler?
Aydemir Akbaş, Mete İnselel, Bülent Kayabaş, Hadi Çaman, Yılmaz Köksal saygınlığını korudu. Ali Poyrazoğlu “Bana seks filmlerini sormayın!” deyip çıktı işin içinden. Rüştü Asyalı “Keloğlan İş Başında” ile furyaya katıldı ama o film de unutuldu gitti.
Karaca Kaan şöyle devam ediyordu:
"Karaca kapıdan girsin, erkeği görsün, sabahlığını çıkarsın, sevişsin... Kim yazıyordu bunları? Sanki filmi ben yaptım, aldım, çektim, yönettim, sattım!”
Adını yazmayanlar da vardı. Arzu Okay’ın “Yönetmen Memduh Ün’ün çevirdiği erotik filmde oynadım. Ama o ismini başka yazdırdı” açıklaması sanırım durumu özetlemek için yeterli.
Evrensel'in 25. yaşında Gazeteci Çiğdem Toker'in Evrensel için bir şarkı yazdığını biliyor muydunuz🙂
"Nice 25 yıla
Evrensel’le hakikate
Yollarında gerçeğin zorlu engelleri
Göze almanın öteki adıdır haber
Bedel ödemenin öteki adı haber"
@cigdemtoker
Âşık Mahzuni Şerif’in ölüm yıldönümü vesilesiyle...
İ. Tatlıses’in ruhunu bozduğu Dom Dom Kurşunu’nun hikâyesi zannedilenden farklıydı.
Ferhan Şensoy bu nedenle, “Âşık Mahzuni Dom Dom Kurşunu'nu siz diskoda dingildeyin diye söylemedi” dedi.
Zira bu kurşunda 12 Eylül izi vardı.
+
Necip Fazıl’ın "Ben 50 kiloluk kadından dayak yemem" fikrini Necip Fazıl’ın kendisiyle beraber yerle bir eden Halet Çambel…
İçimin yağlarını eriten bir anı :)
+
Nâzım, Ahmet Say’ı uğurlarken tekrar sordu:
“Anladın değil mi meseleyi?”
“Anladım, gideceğim yer, cephenin ön saflarıdır. Bunu unutmayacağım.”
Say hep bu nasihate göre yaşadı. Örgütlü mücadele için çalıştı, bitmek bilmeyen bir çabayla yazdı, üretti. Kaybı hepimiz için büyük.
📌Alev Altın utandı diye yumruklandı
📌Seher Şeniz intihar etti, Feri Cansel öldürüldü
📌Arzu Okay: Yapımcısı-yönetmeni erkek; bir ben mi utanacağım?
📌Memduh Ün adını yazdırmadı
Cem Yılmaz’ın erotik film furyasına dair anlatamadıklarını Evrensel'e yazdım
Nâzım Hikmet’e bağımsızlık savaşı için Cezayir’e gideceğini söyledi. Nâzım, “Sen cephenin ön saflarına gitmelisin. Senin mücadele yerin yurdundur. Görmüyor musun yurdun halini?” Emperyalizmi kapıdan kovduk bacadan girdi. Gitmelisin. Cephenin ön saflarına gitmelisin” dedi.
"Beni ‘acar muhabir’ diye yaz": Metin olmak
Gazeteciydi, sosyalistti. İşkenceyle öldürüldü. Arkadaşları metin oldu, Metin oldu. Direndi ve gerçeği açığa çıkardı.
8 Ocak 1996 sabahı, gündem toplantısında konu başlıklarından biri Alibeyköy’deki cenaze töreniydi. +
#MetinG
öktepe
Vedat Demircioğlu, 68 kuşağından gencecik kardeşim, 6. Filo eylemlerine katıldı, devamındaki operasyonda polis tarafından basılan yurdunda camdan atıldı, yerde sürüklendi, tekmelendi ve 24 Temmuz 1968'de öldü.
Bu onun hikâyesi... +
Vedat Türkali’nin meşhur “İstanbul” şiirinin hikâyesi…
“Bekle bizi İstanbul”, Akşehir’de, parti görevi nedeniyle kızının doğumunda bulunamadığı günlerde, üstelik kendi ifadesiyle, “Mihri Belli’ye inat” yazılmıştı…
🖋Binali Yıldırım’ın hesabını vermediği o faciayı yazdım:
📌”Tam 41 canın ölümünden, 89 kişinin yaralanmasından sorumlu olan… Aslında tam da direksiyonda olan ama ‘Direksiyonda ben mi vardım’ diyen Yıldırım, şimdi İstanbul’un direksiyonuna geçmek istiyor
Bugün, gazeteci Namık Tarancı’nın 1992’de Hizbullah tarafından katledilmesinin yıldönümü. Tarancı, Evrensel gazetesinin öncülü Gerçek dergisinin Diyarbakır temsilcisiydi. Faili meçhul cinayetlerin üzerine giden bir gazeteciydi. Tehditler alıyordu.
Bugün Sait Faik'in büyük bir saygıyla ve hayranlıkla anıp okuyoruz. Ancak bu durum hep böyle değildi.
Sait Faik konuları ve üslubu nedeniyle zorbalığa varan tavırlarla karşılaşıyordu.
Bunlardan birini Cumhuriyet Meyhanesi'nde yaşadı, Aziz Nesin anlatıyor:
+
Sabahattin Ali’nin öldürülüşü göz göre göre gelen bir sonuçtu.
Bu ölümde onu doğrudan ve sistematik şekilde hedef gösteren, jurnalleyen, mahkeme önlerinde kitaplarını yaktırtan Nihal Atsız’ın büyük rolü vardı.
Başlıyoruz…
#SabahattinAli
Denizleri kurtarmak: Mahirlerin son eylemi
30 Mart 1972.
Sonu kanlı bitmiş, acı bir süreç, ancak devrimci dayanışmanın tarihsel bir örneği sergilenmişti Kızıldere’de.
Bu mücadele, herkesin "Türkiye'den kaçın" önerisine rağmen, sonunda ölüm olduğu bilinerek başlatılmıştı. +
Bugün İzmir'de bir taksiciye kısa mesafe gideceğimi, buna mecbur olduğumu, bunu ortayan çıkaran koşulları, almaması halinde yaşayacağım zorlukları etraflıca izah etmeye hazırlanıyordum, taksici "Bizde fark etmez, nereye istersen götürürüz" dedi.
Ulan İstanbul, mahvetmişsin beni
Sennur Sezer'in yıllar yıllar önce yazdığı bir Onat Kutlar yazısı var.
Yazıda Kutlar'ın "bir şair tarafından ihbar edilmesi" nedeniyle ajansının sık sık basıldığını belirtiyordu.
Şairin kim olduğunu çok merak ettim ve bakınmaya başladım.
"Mahkeme günüm geldi. Mahkemeye pantolonla gidilmez. Yanımda yazlık bir elbise var. Mümtaz'la Mamak'ta nikâhlandığımızda üstümde olan elbise. Onu saklamak, bir daha giymek istemiyordum. Benim mahkememe giyeceğim şimdi." +
#sevgisoysal
Gerisi, çırpınışlar, çığlıklar, yardım çığlıkları 😂 Necip Fazıl, “Rezil oldum, bırak beni, n’olur” diye yalvarsa da Mîna Urgan’ın annesi gelip araya girene kadar gösteri sürüyor; sonra Halet Hanım, Necip Fazıl’ı sedirin üstüne fırlatıyor.
Ve idamlar 6 Mayıs sabahı, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu'nda duyulur...
Sevgi Soysal o anı, o günü şöyle anlatıyor:
BÜTÜN DÜNYA AĞLIYORMUŞ GİBİ GELİYOR
"Gece marşlarla geçiyor. Baygın düşüyoruz sabaha.
Yine TRT spikeri, tane tane okuyor idam haberini. Tane tane adları ve
Durumdan sıkılan Urgan, Halet Çambel'e Necip Fazıl'ı işaret edip “Bu işe bir son ver” diye fısıldıyor. Halet Çambel 50 kilo, öte yandan eskrimci, olimpiyatlarda memleketi temsil eden ilk kadın sporcu. Dahası jiu-jitsu biliyor.
Leyla Erbil'in ölüm yıldönümü Sennur Sezer'e verdiği röportajı hatırlattı:
"Edebiyata cinayetlerle girdim" diyordu röportajda. Sanıyorum dostluklarının da etkisiyle Sennur Sezer'e içini dökmüştü Erbil.
Sait Faik'in ölümünden onu sorumlu tutanlar epey canını yakmış +
Mina Urgan anlatmaya devam ediyor:
“Halet yavaşça ayağa kalktı, “Ben erkek!” diye göğsünü yumruklayan Necip Fazıl’a gülümseyerek yaklaştı. Sol ayak bileğiyle sağ el bileğini sıkıca tutup seksen kiloluk Necip Fazıl’ı hop diye omuzuna aldı.”
Mîna Urgan, Bir Dinozorun Anıları’nda “Bizim şu maço toplumumuzda bile, Necip Fazıl kadar erkekliğiyle gururlanan bir kişi görmedim” diyordu. Bir gün Necip Fazıl, başına gelecekten habersiz, Mina Urgan’ın aile evinde “Ben erkek, ben erkek!” diye dolanmaya başlıyor.
📌Aile filmlerinin bir çırpıda gördüklerimiz dışında da çok şey anlattığına inandım hep. Kadrosu, anılar, temsiller, detaylar, formüller... Hepsinin bir başka hikâyesi daha vardı. Şimdi paylaşma vakti. Biz Güzel Bir Aileyiz gelecek hafta itibariyle okurunundur. 😊🌲🎬
@h2okitap
Tavsiye güzeldir ancak bu memlekette Sait Faik'e öykücülük öğretmeye çalışanların olduğu düşünülürse, Sait Faik gibi yapmanın en doğrusu olduğu açık: Akıl verene pabuç bırakmamak, her ne yapıyorsan yapmaya devam etmek.
28 Mart 1996 tarihli Evrensel'in manşeti.
"
@LeventTuzel
EP'nin uluslararası sermayenin işçi sınıfına, onun evrensel misyonu olan baskısız ve sömürüsüz bir dünya kurma misyonuna karşı, tarihte görülmemiş bir saldırı içinde olduğu bir dönemde kurulduğunu bildirdi."
Sporcu hakları için mücadele etti, sendikalar kurdu.
Dergi çıkardı, Evrensel'de spor müdürlüğü yaptı.
Metin Kurt hep "Futbol borsada değil, arsada güzel" dedi.
Evrensel'de nefis yazılar yazdı. Bir yazısında "Sosyalist yarışmaya evet, kapitalist rekabete hayır" diyordu:
#MetinKurt
Yaşar Kemal'in “Kendimi bildim bileli zulüm gören, hakkı yenen, sömürülen, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteydim” sözü kuşkusuz doğruydu. Büyülü diliyle anlattığı gerçeğin ta kendisiydi. Röportaj için kendini kaçakçı olarak tanıtıp aralarına karışması da buna dahildi: +
2012'de Odatv'de yazarımız olan İlhan İrem'den gelen mail.
"Bunlar karanlığın planlı eylemleri. Bütün tutsaklar özgür olacak ama onların hayatlarını çalanlar kimliklerine yapışan utançtan asla kurtulamayacak. Türkiye bu günleri aşacak"
#ilhanirem
@barispehlivan
@baristerkoglu
Can Yücel'in Evrensel gazetesindeki ilk yazısı.
Bakın ne diyor:
"Ve bu gazeteyi eve götürdüğünüz somun gibi bağrınıza basıp öyle sıcak sıcak götürünüz."
İlhami Algör'ün "Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku" kitabı 1995'te yayımlandığında epey ses getiriyor. Tartışılıyor da...
Evrensel'den Mehmet Atak, arkadaşı Algör'le bir söyleşi yapıyor ve soruyor:
İthaki'de yaşanan buzdağının artık görünür hale gelmiş yüzü. Pek "saygın" yayınevi sahipleri çok düşük maaşlarla, çok fazla iş yüküyle ciddi bir sömürü düzeni kurmuş durumda. Yayınevi eleştirisi bizde kitaplarda tashih olunca başlıyor. O editör hangi koşullarda çalışıyor, iş yükü
Edip Cansever ile Ahmet Muhip Dıranas’ın ortak derdi bıktıkları birer şiirlerinin olması…
Hele Cansever’e gına gelmiş, kendi şiirinden :)
Bir gün Dıranas “Masa da Masaymış Ha!” şiirini övüyor.
Cansever cevap veriyor:
“Üstad ben o şiirden bıktım, benim başka şiirlerim de var.” +
Ferhan Şensoy, şöyle diyor Dom Dom Kurşunu'na dair:
"Kahramanmaraş’ta bir yiğit ‘solcudur’ diye vuruldu da Âşık Mahzuni ‘Dom Dom Kurşunu’nu söyledi; siz diskoda dingildeyin diye söylemedi."
Biri yine Abdülhamid’i mi savundu?
📌Yandaşlarını nasıl ihya etti
📌Liyakat sorunu yıllarca sürdü
📌Kriz kendine yaradı; borsa, faizle servet yaptı
📌Servetinin bir kısmını gizlice yurt dışına gönderdi
Çok tanıdık gelecek bir hikâyeyi Evrensel'e yazdım
Sennur Sezer'in “Gözleri, dişleri, yüzüyle gülerdi. Ondan belki, ışıldar gibi görünürdü” diye andığı abim, Metin Abi, doğum günün kutlu olsun.
Çok sevdiğim fotoğraflarınla...
#MetinG
öktepe
Haberler, röportajlar, kültür sanat ve yakın tarih yazıları derken fark ettim ki Evrensel'e 200'ün üzerinde yazı yazmışım. Üslupta bile ne çok şey değişmiş. Evrensel okulu iyi ki var. Öğrencisi olmak kıymetli. Evrensel'e emek veren herkese bin teşekkür, çok selam!
1 Mayıs Marşı'nın yaratıcısı Sarper Özsan, 1992'de Gerçek dergisine konuşmuştu:
📌ANA oyununun bir sahnesinde işçiler sahneye girip marş söyler. Bu ihtiyaçtan doğdu
📌Bu denli yaygınlaşabileceği aklıma gelmemişti
📌Birçok çevrede yanlış söyleniyor. Cem Karaca'nın plağındaki doğru
Tanju Çolak elinde Evrensel gazetesiyle :)
Foto altı pek güzel:
"Dışarda rüyadaydı, içerde uyandı. Şimdi yeni kimliğini arıyor.
Gazete Evrensel, röportajı yapan Metin Kurt olunca Tanju Çolak'tan "flaş" açıklamalar gelmiş:
Âşık Mahzuni Şerif, 1998'de Pir Sultan Abdal gazetesinden Ayhan Aydın'a konuşuyor ve şunu söylüyor:
"Dom Dom Kurşunu, yapısı özelliğiyle bir lirik parçaymış gibi gözükse de eser 12 Eylül harekâtından kaynak bulmuştur."
Arkadaşı Ferhan Şensoy ise detaylandırıyor:
+
Bir gün Nevzat (sanıyorum Özmeriç) Sait Faik'e "Orhan Kemal gibi öyküler yazamadığını, mesela bir 'Murtaza' ortaya koyamadığını" söylüyor.
Ve bunu duyan Sait Faik ağlıyor...
Nesin'in ifadesiyle, "Sait'in cevabı gözyaşları olmuş."
+
Bir yazısında kitap ritüelini anlatmıştı,çok özenmiştim:
Hemen okumaya başlamak yok öyle.Önce kitabı koklayacaksın,kağıt kokusunu,mürekkep kokusunu alacaksın.Elindeki kitabı beyninde, yüreğinde,bütün bedeninde duyacaksın.İçindeki gizemi sezmeye,kestirmeye çalışacaksın. #ÜlküTamer
Cem Karaca’nın bizim olmayan hali:
📌Gülen’le “dost” oldu, övgüler dizdi, şiirini okudu
📌Kenan Evren'e "Paşam, kırgın değilim" dedi
📌"Özal konuşurken bacağıma dokundu” diye anlatıp durdu
📌Bahçeli’ye sevgi mesajı gönderdi
Karaca yazım bugün Evrensel’de
Şensoy devam ediyor:
"Yeniden onardı, yeniden yaktılar; yeniden yakmak için yeniden tamamen onarmasını beklediler de bir yangından sonra Mahzuni dellendi, aldı sazı eline, ‘Erim Erim Eriyesin’i söyledi. 12 Mart’ı en güzel Âşık Mahzuni söyledi."
Ve geliyor Dom Dom Kurşunu'na...
+
Sevgi Soysal'ın gazete yazılarını
@ipeksahmsgsu
derlemişti, "Türkiye'nin Kalbi, Kabul Günleri" pek güzel kitap.
Soysal, bir yazısında Tatlı Dillim'i izlediğinden bahsedip filmi eleştiriyor. Üstelik filmi bir hayli gerici bulmuş: +
Kültür ve sanattaki tüm yozlaşmaya, sığlaşmaya karşın gerçek sanatın hakkını tarih verecektir, sesleniş de bundandır. Vedat Günyol Genç Deneme Yazarı Ödülü'ne layık görülmemi sağlayan Sanatımı Koru Ey Tarih,
@krmzkedikitap
etiketiyle artık okuruna emanet.
Osman Arolat hayatını kaybetmiş. Ant dergisini çıkaran ekiptendi, dönemin en etkili yayınlarından birine imza attı. Faşistlerin hedefi haline geldi, tutuklandı, yüzlerce yıl hapsi istendi. İşkenceye maruz kaldı, falakaya yatırıldı. Tanıştığımızda ise artık çok başka biriydi+
Türkiye'de sansüre takılıp heba olan projelerin bir tarihi yazılmalı. Bunlar arasında İnce Memed de ilk sıralarda olmalı.
Elia Kazan, Akira Kurosawa ya da Joseph Losey kamerasından bir İnce Memed izleme ihtimalimiz varmış. Meğer varmış...
Nesin şöyle bitiriyor:
"Sanki bir örgütün yetkilisiymiş gibi, bir otoritenin sözcüsüymüş gibi, ikimizin de bilmediğimiz pek çok şeyleri biliyorlarmış gibi konuşuyorlardı. Yalan yanlış döne döne tekrarladıkları dar bir terminoloji kalıbındaki kırkı, elliyi geçmeyen terim."
+
@feyzaltun
Türkân Şoray da bunu istiyor, "Star, stara gider" diyor. Senarist Ali Özgentürk sonunu değiştirmemek uğruna seti terk etme noktasına geliyor. Türkân Şoray'ı sevgilisi Rüçhan Adlı ikna ediyor. Yıllar sonra verdiği bir röportajda Şoray, "İyi ki böyle bitmiş" diyordu :)
Bülent Ulus’la birlikte yazdığımız “Parola 555K: Bir Başkaldırının Sıradışı Öyküsü” Kor Kitap etiketiyle 19 Şubat’ta Ankara Kitap Fuarı’nda okurla buluşuyor. Altan Öymen’in önsözünü, Aydın Çubukçu’nun sunuş yazısını kaleme aldığı kitabımız 22 Şubat’ta kitapçılarda...
#parola555K
"Fehmi" ve "Behçet" kim bilmiyorum fakat Sait Faik'e öykücülük öğretmeye yeltenecek densizlik çok şey anlatıyor. Nesin'in notlarında Sait Faik'in o gün neler hissettiğinin detayı yok. Ama başka bir detay var, Sait Faik'in duygu dünyasına dair fikir veriyor:
+
Aziz Nesin'den okumaya devam edelim:
"Kel Fehmi'yle Behçet, birer solcu olarak, bir kabiliyet saydıkları Sait Faik'e nasıl hikâye yazması gerektiğini öğretmeye çalışıyorlardı. Bunu da Sait'in yazdıklarını küçümseyerek, Sait'i aşağılayarak yapıyorlardı."
+
"Masada dört kişiydik; Behçet, Kel Fehmi, Sait Faik, ben. Şarap içiyorduk. Behçet'le Fehmi, Sait'in hikâyelerini eleştirmeye başladılar. Eleştirileri öyle ağırlaştı ki, gitgide yargıya, saldırıya döndü" diyor Aziz Nesin.
Sonrası daha fena...
+
📢Yeni podcast serisi 🙂 Popüler tarihin özgün isimlerini dönüm noktaları üzerinden anlatıyorum☀️
📍Adından da Anlaşılacağı Gibi
#1
: Cem Karaca
◾️Tamirci Çırağı’nı nasıl yazdı
◾️Kim itiraz etti kim yıkar götürür dedi
◾️Şarkıdan sonra başına neler geldi
Yaşar Kemal, Vedat Demircioğlu’nun ölümü üzerine polisin tavrını Nazi polislerine benzeterek şu satırları kaleme aldı:
“Son Teknik Üniversite olayları gösterdi ki, bu polis gerçek bir SS’tir. Hitler en haşmetli devrinde bile bir üniversite bastırmaya cesaret edememiştir."
İstanbul şiiri işte tam o günlerde yazılıyor:
“Bekle dinamiti tarihin
Bekle yumruklarımız
Haramilerin saltanatını yıksın
Bekle o günler gelsin İstanbul bekle
Sen bize layıksın”
Ve İstanbul'a dönüş vakti gelip çatıyor.
+
1944 yaz sonu… Mihri Belli, Vedat Türkali’ye “Adana yöresindeki kimi partililerle kopmuş ilişkileri yenileyip örgütte (TKP’de) toplamak” konusunu açıyor. O yöreleri dolaşıp bağlantı kuracak bir arkadaş da Vedat Türkali’ye eşlik edecek…
+
İşkencenin yaygınlaşması daima "hak ettiler" algısıyla başlar. Sonra bir gün siz uğrarsınız ve sonunda birileri de sizin için "hak etmiştir" der. Türkiye'nin tarihi "oh olsun bunlara" ile başlayan şiddetin "oh olsun" diyenleri bulmasıyla doludur. Yapmayın.